Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...
Yapım : 2003, ABD
Tür : Aksiyon / Dram / Gerilim / Suç
Yönetmen : Quentin Tarantino
Senaryo : Uma Thurman, Quentin Tarantino, Quentin Tarantino (Kitap)
Oyuncular : Michael Madsen, Uma Thurman, David Carradine, Lucy Liu, Vivica A. Fox, Sakichi Sato, Jun Kunimura, Jonathan Loughran, Daryl Hannah, James Parks, Chiaki Kuriyama, Michael Parks, Stevo Polyi, Michael Bowen, Chia Hui Liu, Christopher Allen Nelson, Hikaru Midorikawa, Sonny Chiba, Kazuki Kitamura, Julie Dreyfus, Shun Sugata, Ai Maeda, Yuki Kazamatsuri, Kenji Ohba, Michael Kuroiwa, Naomi Kusumi, Shu Lan Tuan, Ronnie Yoshiko Fujiyama, Yoshiko Yamaguchi, Sachiko Fujii, Ambrosia Kelley, Xiaohui Hu, Zhang Jin Zhan, Goro Daimon, Akaji Maro, Julie Manase, Satoshi Yamanaka, Issei Takahashi, Yoji Tanaka, Tetsuro Shimaguchi, Yoshiyuki Morishita
Yapımcı : Lawrence Bender, Harvey Weinstein, Bob Weinstein, E. Bennett Walsh, Erica Steinberg, Koko Maeda, Dede Nickerson, Kwame Parker
Görüntü Yönetmeni : Robert Richardson
Müzik : Lars Ulrich, Bernard Herrmann, RZA , Charles Bernstein, Quincy Jones, Nancy Sinatra, Meiko Kaji, Charlie Feathers, Luis Bacalov, İsaac Ha Yes, Al Hirt, Tomoyasu Hotei, Santa Esmeralda, The 5.6.7.8 ' S, Zamfir , Neu !
Dağıtım : Avşar Film
***
Felsefe ve psikolojiye atıflar olan bir film... İntikam duygusunun ve şiddetin nasıl meydana geldiği ince noktaları ile işlenmeye çalışılmış... Ve diyebilirim ki, başarılı da olunmuş... Volume 1 de ayrıntılara girmeden, küçük ipucları ile bir anlatım söz konusu...
Ayrıntılar detaylarda gizlidir ve görüntülerin altında en az bir gerçek mutlaka vardır...
* İntikam, en iyi soğukken yenilen bir yemektir...Eski bir Klingo Atasözü
Seyir Aşaması...
1- İlk hesaplaşma anında, bu duygunun nasıl geliştiğine dair, örneklendirme yapmak için olsa gerek, çocukluk döneminden başlanılmış...
İstenmeden bir hesaplaşmaya maruz kalan çocuk mu demeli, annesinin seçimi mi demeli...
* Savaşçı olarak görülenler, bir savaşa girdiklerinde düşmanın mağlup edilmesi düşündükleri tek şey olur... Tüm insani duyguları ve merhamet duygularını bastırır, karşılarına çıkan tanrı ya da budanın kendisi bile olsa öldürürler... Savaş zaanatının özünde bu gerçek yatar...
Çocuğun eve gelmesiyle, kozları başka yerde paylaşmak için yapılan anlaşma annesinin kaypaklığa yeltenmesi sonucu, çocuğun bu sahneye seyirci kalması...
Gelişimin çocukluk aşaması... Çocuğun gözü önünde öldürülen annenin, çocukta bıraktığı izler...
Unutmak mümkün mü? Yeterince barışçıl eğitim bile, yeterli olur mu bu gelişimde?... Yaşanılan duygunun yoğunluğuna bağlı olarak; belki evet, belki hayır... Çok küçük yaşlarda evet... Yine de, hangisini beslerse... Kavrayacak yaşta ise hayır... Hayır çünkü, kesinlik taşıyan bir şey varsa, en ufacık bir şey de gözlerinin önüne gelecek olan an... Ve bu an gözlerinin önünde seyir ettiği müddetçe, gelişiminde de izleri çıkacaktır... Uyumsuzluk, öfke, saldırganlık, bastırma, içe dönüklük, kaçış, tepkisizlik, intihar eğilimi vs. diye gider...
Ve buna istinaden dipnotta düşülmüş...
* Büyüdüğün zaman hala kızgın olduğunu hissedersem, bekliyor olacam...
Filmin ilerleyen aşamasında buna istinaden bir bölüm daha karşımıza geliyor...
2- Kanlı Düğün...
* Anlaşılan, düğüne karşı biri sonsuza kadar susmak istememiş...
Bir düğünde bulunan herkesin katliamı... Ne için olduğu belli olmayan bir katliam ve ardından gelişmeler aktarılmış... Güçlü bir nefret olsa gerek...
Filmin devamı için seyircilerin beklediği sonuç, düşmanların ise beklemediği sonuç... Gelinin ölmeyip, komaya girerek, hala yaşam savaşı veriyor olması...
Nefret eden düşmanlarından biri, koma halinde savunmasızken, saldırmaya yeltenirken, diğer yandan bunun adil olmadığının altı çiziliyor...
* Yapmayacağımız bir şey varsa, o da gece odasına gizlice, pis bir fare gibi girip onu uykusunda öldürmek olabilir... Ve bunu yapmama sebebine gelirsek, bu şey bizi küçültür...
Bir vicdani rahatsızlık mı söz konusu ya da başka bir şey?.. Eceliyle ölümüne bırakmak istemi ya da yaşamasını istemek pek de masum gelmiyor bana... O değil miydi, teke tek hesaplaşma yapmayıp, yandaşlarıyla birlikte düğünü basıp, sadece o değil savunmasız masum insanları katleden...
Peki savaş zaanatının özünde ne yatıyor, önlerine çıkanı yıkıp dökmek mi, yoksa adilce bir savaş mı?..
Ve Sürpriz... Koma halindeki gelinimiz kendine gelir...
Elbette insan yer altı dünyasının kraliçesi olmuşsa bunu pek saklayamaz...
Kıskançlık... İnsan doğasında yer kaplayan geniş dürtüleri olan bir duygu... Aşırılığında hırs, öfke, intikam, alçalma vb. dürtüleri de beraberinde getirebilecek bir duygu...
Odasında nefret eden hem cinsi... Neden o kadar aşırı nefret duyup, öldürmek istesin... Ne yapmıştı ki bu kadar... Niye bu hazımsızlık?.. Bazen bir şey olmasına bile gerek yok... Sadece varlığını kıskanmak kafi...
Kıskançlıkta intikamı getirir o zaman... Ve diyebilirim ki, aşırı kıskançlığın getirdiği duygunun hırsı, buna istinaden oynanan oyunlar; genelde izlediğim kadarıyla orospu ruhluca oyunlar oluyor...
Peki şiddeti meydana getirir mi?.. Evet getirebilir...
* Kader intikam gibi şiddetli ve çirkin bir şeyin yüzüne güldüğünde, sadece tanrının varlığına inanmaz, aynı zamanda isteğini yapıyor oluyor olursunuz...
Kendine saldırılan hangi canlı savunmaya geçmez?.. Hele ki seçenekleri yoksa?.. Sadece bir bitkinin savunma mekanizması yok diyebilirim. Varsa da ben daha duymadım... Aslanın önüne öyle ya da böyle atıldınız veya arenaya kendiniz girdiniz... Kaçma olanağınız yok... Ne yapacaksınız?.. Ya kaderinize boyun eğeceksiniz, ya da savaşacaksınız...
3- Orien’in Kökeni...
Yine çocuğun gözleri önünde öldürülen anne var... Yaşanılan trajedinin çocukta kin, öfke ve saldırganlık şekline dönüştüğünü anlatıyor... Dolayısıyla yaşanan bu trajedi kişisel gelişiminde kalıtsal bir şekilde kalıp, büyüme yaşlarında da aynı seyirde ortaya çıkıyor...
4- * Bu benim en iyi kılıcım... Yolculuğunda karşına tanrı bile çıksa, tanrı bile bu kılıca karşı koyamayacak ve kesilecektir...
Bu bölümde bir Hattori hanzo kılıcı ediniliyor... Ve orda geçen bir diyalogda bu kılıcı niye istiyorsun dediğinde Kıll Bill diyor... Ve bunu tüm insanlara borçlusun gibisinden bir diyologdu...
Peki şöyle diyebilir miyiz... Düşmanını iyi tanı... Kendi silahıyla saldır : )
Bu söze çok fazla itimat etmemek gerek... Savunma mekanizması bir aletse evet hatta tüm gereksinimiz olan şeyleri donanmamak aptallık olur sanırım... Gerisi senin yeteneğine kalır... Ama diğer türlü pek de onurlu olmaz... Hele ki bir saldırıya maruz kalmadan... Aradaki ince çizgiyi ayarlamak...İşte tüm mesele burada... ‘Ve cezanız bir hak ve şeref olmazsa, eksik olsun...’ Nietzsche
5- Mavi Ev Hesaplaşması...
* Size zaman zaman her zaman saygılı şekilde mantığımı sorgulama şansı veriririm. Eğer karar verdiğim bir planın zekice olmadığını düşünürseniz bana bunu söyleyin lütfen. Ama sizi ikna etmeme izin verin. Ve şimdi burda söz veriyorum. Hiçbir konu tabu olmayacaktır. Elbette biraz önce konuşulan konu dışında...
* Ne var ki kılıçlar yorulmaz... Umarım sende enerjini saklamışsındır... Ama saklamamışsan beş dakika bile dayanamazsın. Görüşüne bakılırsa daha kötüsü de olabilir...
Bu kadar kolay olacağını düşünmüyordun herhalde diyerek; elindeki gücü kullanarak 80 adamı da salmak üzerine : ) Eh işte her şeye hazırlıklı olacaksın : ) Çıktın bir kere alana...
Burada savaşırken karşısında bir çocuğu gördüğü zaman ona vurmaması, azarlayarak eve göndermesi... Başta da demiştim... İncelikler atlanmamaya çalışılmış...
80 adamı yıktıktan sonra, şimdi sağ kalanlar gidebilir... Ancak kollarınız ve bacaklarınız burada kalacak, onlar bana ait diyor... Herhalde koleksiyon yapacak : ) İleri de karşısına gelebilecek olanları mı hesaplayacak acaba?.. E tedbirleri almak lazım..
Ve teke tek hesaplaşma anında geldiğinde itiraf etmeliyim ki, duruş asildi...
* İntikam hiçbir zaman düz bir çizgi değildir... Bir ormandır... Ve ormanda olduğu gibi yolunu kaybetmek kolaydır. Kaybolmak geldiğin yolu unutmaktır... O kadın intikamını hakediyor... Ve biz ölmeyi hakediyoruz... Son nefesine kadar acı çekmeli...
Geldikleri yol nasıldı acaba : ) Önceki yol nasıldı bilmem de, kaybolmak geldiğin yolu unutmaktır... Unutmak mı?.. Evet, nefret ve intikam da seyir edebilir... Diğer türlü, kaybolmak unutmak mıdır?.. Hiç sanmıyorum...
Filmin En Güzel İki Müziği...
Güç İstenci kendi eytişimi gereği zor ve şiddet istencinde somutlaşır. ‘Zor’
kendini güç kavramının arkasına gizleyen yabanıllıktır. Başka bir deyişle,
saldırganlıktır. İşi yokediciliktir. Aziz Yardımlı
- Ölmeyi istiyor musun- Kalk ve aptal yüzüne bakmamı izin ver...
- Hayır
- Öyleyse aptal olmalısın
Bilmediğim şey anneni vurduğumda bana ne olacağıydı...-Peki ne oldu.
bir süper kahraman ve onun diğer kişiliğinin olmasıdır.Batman aslında Bruce Wayne'dir.. Örümcek adam aslında Peter Parker'dır. Kahraman sabah uyandığında Peter Parker olur. Örümcek adam olması için bir kostüm giymesi gerekir. Ve işte bu açıdan süper man tek başınadır. Süper man süper olmamıştır. Süper man süper man doğmuştur. Süper man sabah uyandığında yine her zaman ki gibi süper mandir. Onun ikinci kişiliği Clark centtir. Üstünde büyük kırmızı S olan elbisesi kentler onu bulduklarında onun sarılı olduğu battaniyedir. Onlar onun kiyafetidir. Kent ne giyer gözlük, iş kıyafeti, kostümü budur. Süper man bizi Clark kentler olarak görür. Peki... Clark kentin özellikleri nelerdir. O zayıftır ve kendinden asla emin değildir. Clark kent Süper manin tüm insanlığa eleştirisidir. Tıpkı Beatris Kido ve bayan Tomi Plinton gibi. Evet sonuca geliyorsun.
Arlin Plinton kostümü giyebilirsin. Ama sen Beatris Kido olarak doğdun. Ve her-Bana Süper kahraman mı diyorsun.
sabah uyandığında hala Beatris Kido olacaksın.
Ölmediği halde birinin sevdiği birinin öldüğünü düşünmesine sebep olmak, büyük bir acımazlık...Tam üç ay yasını tuttum. Ve yasının üçüncü ayında izini buldum. Ve izini bulmaya da çalışmıyordum. Seni öldürdüklerini sandığım lanet olası pisliklerin izini bulmaya çalışıyordum. Ve seni buldum. Peki bulduğum neydi. Sadece hayatta değildin. Aynı zamanda aptalın biri ile evleniyordun... Ve hamileydin. Bende aşırı tepki verdim.
Bülent Akyürek
Voda : Tatar dilinde Su...
Tür : Fantastik / Romantik / Dram / Gizem
Gösterim Tarihi : 6 Şubat 2009
Yönetmen : David Fincher
Senaryo : Eric Roth , Robin Swicord , Francis Scott Key Fitzgerald (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Claudio Miranda
Müzik : Alexandre Desplat
Yapım : 2008, ABD
Oyuncular : Brad Pitt (Benjamin Button) , Cate Blanchett (Daisy) , Tilda Swinton (Elizabeth Abbott) , Elle Fanning (6 Yaşındaki Daisy) , Julia Ormond (Caroline) , Jason Flemyng (Thomas Button) , Elias Koteas (Monsieur Gateau)
***
Savaşta oğlunu kaybeden kör bir saatçi, bir saat yapar... Ne var ki, bu saat geriye doğru çalışır.. Bilerek yapmıştır saati... Savaşta kaybolanlar belki evine geri döner, uzun bir yaşam sürerler der... Kaybolanlar geri gelmez ama, farklı bir şey olur... Savaşın bittiği yıl fiziksel olarak 86 yaşlarında dünyaya bir bebek gelir... Babası bebeği kabullenmez ve bakım evine bırakır... Bütün organları iflas etmiş olan bebeğe herkes uzun yaşamaz derken, sanılan tam tersi gerçekleşmektedir... İşte filmin kurgusu burdan başlar... Hayatı tersden yaşamak, tersten yaşamak...
Bir yaşlı olarak dünyaya gelmişsin... Sıfırdan bir şeyler öğrenirken, her şeyi aynı zamanda yadsımak... Her şeyi kabul etmek... En önemlisi de kendini olduğun gibi kabul etmek...Kendini ve birbirlerini yadsıyan insanlar, birbirlerinden hiçbir beklentisi yok, hiçbir şeye sahip olma yok, herkes kendi seçiminde yaşıyor... Çürümüşlüğün içinde ve acının içinde yaşarken, bütün her şeyden de sıyrılmak... Ben merkezcilikten, egolardan, bir çok şeyden arınmak... Repliklerin birinde yaşlı olmanın bir zararı yoktur der... Ve düşünüyorum da böyle bir şey güzel de olabilirdi... Çoğumuzun düşlediği ütopik dünyalarımızın kapısıda bu olabilir belki... Belki, * insan denen enstrümandan bu şekilde doğru ses çıkabilir... Kimbilir...
* Önemli olan, Tanrı'nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır... İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanı çalamayan bir usta gibi, Tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır... Hakan Günday
Replikler :
* Bu benim son vasiyetnamemdir... Ardımda bırakacak pek bir şeyim yok.. Birkaç mülk haricinde Hiç param yok gibi... Dünyaya nasıl geldiysem, o şekilde göçeceğim. Yalnız ve ellerim boş... Tek sahip olduğum şey hikayem ve halen hatırlıyorken, bunu yazmak istedim...
* Çok çirkinsin olabilirsin, ama yine de Tanrı'nın bir evladısın...
* Her yaradılan bir hayat sürecek diye bir şey yoktur...
* Bir çocuk olduğumu bilmiyordum... Kendimi oradaki herkes gibi sanıyordum. Doya doya yaşamış yaşlı bir adam gibi...
* Bazı günler, bir önceki günümden daha farklı hissediyorum. Herkes bir şekilde kendilerini farklı hissederler.. Ama hepimiz de aynı yolda ilerleriz.. Sadece yönleri mi farklı o kadar...
* Anne, ben daha ne kadar yaşayacağım?.. Sen sadece, sana verilenler için minnettar ol yeter...
* Bazı geceler, yalnız uyumam gerekirdi. Umurumda olmazdı. Oturup evin nefes alışını dinlerdim.. Herkes uyurken ben de, güvende hissederdim...
* Ve ölümde ortak bir ziyaretçimizdi... İnsanlar gelirdi ve giderlerdi.. Birinin öldüğünü hemen anlardınız... Eve bir sessizlik çökerdi...
* Büyümek için çok güzel bir yerdi... Hayatlarındaki önemsiz şeyleri bile paylaşan insanlarla beraberdim.. Havayı, banyodaki suyun sıcaklığını... Günün son ışıklarını düşünen insanlarlaydım...
* Bir ölen olduğunda hemen yerine yeni birisi gelirdi...
* Bir kafeste yaşamak nasıl bir duygu?.. - 'İğrenç' Ama maymunlar iyi numara yapıyorlar...
* Oraya, buraya gittim. Aylak aylak dolaştım...
Tek başına mı?
Çoğu zaman sende yalnız olacaksın... Eğer bizden bir farkın yoksa, sonunda bizim gibi olacak..
Ama sana bir sır vereyim... Şişman insanlar, zayıf insanlar, uzun insanlar, beyaz tenli insanlar..
Onlarda tıpkı bizim gibi yalnızlar... Ama daha çok korkuyorlar...
* Ne kadar iyi izlenim bırakırlarsa bıraksınlar.. Bazen iyi insanların isimlerini hatırlayamamak çok komik...
* Nasıl çaldığın önemli değil, çalarken nasıl hissettiğin önemli... Kendini müziğe kaptırmaktan alıkoyamazsın...
* Bütün babalar oğullarını yıkmak isterler zaten...
* Bir bakıyorsunuz tanıdığınız bir insanın yerine başkası geçmiş bile...
* Şu gemi yaralı bir ördek gibiydi... Tamir görmeye gitmişti ama şimdi yine kanatlanmış... Keşke onlarla beraber gidebilseydik...
* Sana herkes gibi yaşlanmadığımı, aksine gençleştiğimi söylesem ne düşünürdün?..
Senin için üzülürdüm... Sevdiğin herkesin senden önce ölüşünü izlemek... Bu çok acı bir sorumluluk olurdu...
Daha önce ölüm ve yaşam konusunu bu şekilde düşünmemiştim...
Benjamin, bizler sevdiğimiz insanları kaybetmek için dünyaya gelmişiz...
Yoksa onların bizim için ne kadar değerli olduklarını nasıl anlarız?...
* Her sekiz bottan biri asla dönmez... Denizde kaybolurlar...
* Matematikte sekiz sembolünün ne anlama geldiğini bilir misiniz?.. Sonsuzluk..
* Ayakkabılarımdan birinin topuğu kırıldı.. Genelde böyle çıplak ayak yürümem yani...
* Tadını almaya bak.. Tek seferde yutma.. Çünkü o zaman keyfine varacak hiçbir şey kalmıyor...
* Asla boş geçen zamanı geri alamıyorsun...
* Denizdeki ölüm sebeplerinden biri de gıda zehirlenmesi... Tabii güvensizlik teçhizatlarının yol açtığı kazalardan sonra...
* Bir sürü barışçı insanlarınız var. Vicdanlarına dayanarak savaşmayacaklarını söylüyorlar...
Peki ya herkes vicdanları ile savaşmaya karar verirse ne yapacaklar...
* İşlerin gidişatına göre delirebilirsin... Yemin edebilirsin kaderi lanetleyebilirsin... Ama sona geldiğinde, her şeyi bırakmalısın...
* Tavan arasında kalmak için artık fazla büyüksün.. Eve dönmek çok garipti. Aynı görünüyordu, aynı kokuyordu aynı hissi veriyordu... Neyin değiştiğinin farkına varıyordunuz... Kendinizin...
* Her zaman yapılacak bir şey vardır...
* Hayatlarımız fırsatlarla belirlenmiştir.. Kaçırdıklarımız olsa bile...
* Hayat o kadar karmaşık değildi... Eğer istersen bir şeyler aradığımı söyleyebilirsin...
* Bazen düşünce ayrımı yaşarız ama bunun farkına varamayız..
* Hayat böle işte... Yaşamların ve olayların kesişmesinden oluşur... Herkesin kontrolü dışındadır...
* Hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor... Bu ne kadar da kötü bir şey... - Bazı şeyler sürebilir...
* Biliyorsun ki o işi ancak birkaç yıl daha yapabilirdin... Ancak sen çok özel ve sıra dışı bir şeyi yapmayı seçtin... Ki, o istediklerini yapabilmen için çok kısa bir süren vardı... Yani sana taksi çarpmamış olsa bile yine de bu durumda olacaktın... Yaşlanmayı bir türlü sevemedim...
* Sanırım o an hiçbirimizin sonsuza tek kusursuz kalamayacağını anlamıştı...
* Ne olursa olsun asla çok geç değildir. Ya da benim durumumdaki birisi için asla erken değildir...
* Kim olmak istiyorsan olabilirsin... Bir zaman kısıtlaması yoktur... İstediğin zaman başlayabilirsin... Değişebilirsin ya da aynı şekilde kalabilirsin... Bunun bir kuralı yoktur... En iyisini ya da en kötüsünü yapabiliriz.. Umarım sen de en iyisini yaparsın... Umarım seni korkutacak şeyleri görebilirsin... Umarım daha önce hissetmediğin şeyleri hissedersin... Umarım farklı bakış açıları olan insanlarla tanışırsın... Umarım gurur duyabileceğin bir hayat sürebilirsin... Eğer hiç birini yapamazsan umarım tekrar baştan başlayacak bir güce sahip olursun...
Murat Uyurkulak...
Okuma : Mutlak Töz, Metis Kitap