Savaşta insan ölüyü diriyi bilmez...
Satır Araları Cümle ve Kesitler...
* Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır...
Sh.11
* İnsan alışkanlıklarını edindikten sonra günlerini kolay geçirir...
Sh.13
* Felaketler ortak bir şeydir, ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir...
* Bir savaş patladığında insanlar, ‘Uzun sürmez, bu çok aptalca’ derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez...
* Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi...
* Felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak...
Sh. 40
* Savaşta insan ölüyü diriyi bilmez...
Sh.41
* Dedikoducular her şeyi abartır...
Sh.49
* Önemli olan düşünce biçimin iyi olup olmaması değil, düşündürmesidir...
Sh. 50
* Söz konusu bir şeyin kötü yanını görmek değil, önlem almak...
Sh.51
* Genel sürgünde onlar en fazla sürgün olanlardı, çünkü biz de olduğu gibi zaman onlarda da kendine özgü kaygıyı uyandırsa da, onlar uzamdan kopmuyorlar ve kendi veba sinmiş sığınaklarını, yitirdikleri vatandan ayıran duvarlara sürekli çarpıp duruyorlar.
Sh.70
* Umutsuzlukları onları paniğe kapılmaktan kurtarıyordu, mutsuzlukların iyi bir yanı var...
Sh.72
* Talihsizliğin soyut ve gerçek dışı bir yanı vardı. Ancak soyut olan sizi öldürmeye başlarsa, o zaman soyutluklarla ilgilenmek gerekir.
Sh.83
* Endişeli bir yüreğin en büyük arzusu, sevdiği kişiye sonsuza dek sahip olmak ya da ayrılık zamanı gelip çattığında, bu varlığın ancak buluşma günü gelince son bulacak düşsüz bir uykuya dalmasını sağlayabilmektir...
Sh.101
* Felaketlerin başlangıcında ve bunlar son bulduğunda hep biraz söz sanatı yapılır. Birinci durumda, alışkanlıklar biraz kaybolmamıştır, ikinci durumdaysa geri gelmiştir. Asıl felaket sırasında gerçeğe alışılır, yani sessizliğe...
Sh.106
* Tourra’ya, dine göre, bir insanın yaşamının ilk yarısının bir yükseliş, ikinci yarısının da bir iniş olduğunu, iniş dönemindeyse günlerin artık bir insana ait olmadığını, herhangi bir anda elinden alınabileceğini, böylece günlerle pek işi kalmadığını ve belki de en iyisinin pek bir işe girişmemek olduğunu biraz olsun anlatmıştı.
* Ermişlik bir alışkanlıklar bütünüdür...
Sh.107
* Sefaletin ne yetkin bir şey olduğunu kanıtlamadan önce, onu iyileştirmeye çalışır...
Sh.114
* Eğer mutlak bir güçte Tanrı’ ya inansaydı, insanları iyileştirmeyi sürdürmez, bu görevi ona bırakırdı. Ama dünyada kimse, hayır kimse, Tanrı’ya inandığını sanan Panelox bile, böyle bir Tanrı’ya inanmıyordu, çünkü kimse kendini sonuna kadar Tanrı’nın ellerine bırakmıyordu...
Sh.115
* Dünyanın düzeni ölümle sağlandığına göre belki de Tanrı için en iyisi ona inanmamak ve suskun suskun durduğu göğe gözlerimizi çevirmeksizin ölüme karşı tüm gücümüzle savaşmaktır...
Sh.116
* Dünyada ki kötülük neredeyse, her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyette kötülük kadar zarar verebilir...İnsanlar kötü olmak yerine daha çok iyidir ve gerçekte sorun bu değildir. Ancak insanlar bir şeyin farkında değillerdir. Şu erdem ya da kusur denilen şeyin; en umut kırıcı kusur, her şeyi bildiğini sanan ve böylece kendini öldürme hakkı tanıyan cehalettir. Katilin ruhu kördür ve insan her tür sağduyudan yoksunsa güzel aşk ve gerçek iyilik diye bir şey olamaz...
Sh.119
* Yalnızca sanatçılar bakmayı bilir...
Sh.122
* Dünyada ki tüm ordularda genellikle malzeme eksiğini insanla kapatırlar...
Sh.134
* İnsan acı çekmeyi ya da uzun süre mutlu olmayı beceremiyor...
* Siz bir düşünce uğruna ölümü göze alabilecek güçtesiniz, bu açıkça görülüyor. Ben kahramanlığa inanmam, bunun kolay olduğunu ve ölümle sonuçlandığını bilirim. Beni ilgilendiren insanların yaşaması ve aşktan ölmesi...
Sh.145
* En önemli duygu ayrılık ve sürgündü, bir de bu duyguların içerdiği korku ve başkaldırı...
Sh.149
* Gerçekten de sefaletin, korkudan baskın çıktığı görüldü...
Sh.156
* Hiçbir şeyin bir felaketten daha az olağanüstü olmamasıdır ve sürelerine bakarsak büyük felaketler tekdüzedir...
Sh.159
* Yurttaşlarımız yola gelmişti, uyum sağlamışlardı, öyle denir ya, çünkü başka türlü yapacak bir şey yoktu. Doğal olarak talihsizlik ve acının getirdiği bir tutum içindeydiler, ama bıçağın sivri ucunu artık hissetmiyorlardı. Kaldı ki, örneğin doktor Rieux talihsizliğin asıl bu olduğunu, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan beter olduğunu düşünüyordu...
Sh.160
* Şunu belirtmek gerekir, veba sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı. Çünkü aşkın biraz olsun geleceğe gereksinimi vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktu artık...
Sh.161
* Ama insan yalnızca dört saat uyku uyursa duygusal olamaz. Olayları olduğu gibi görür, yani adaletin, o iğrenç ve gülünç adaletin gözüyle görür.
* İnsanların insandan vazgeçmediği nasıl da doğruydu; onun da şu talihsiz insanlar kadar çaresiz olduğu ve yanlarından ayrılırken içini titreten o acıma duygusunu kendisinin de hak ettiği bir gerçekti.
Sh.170
* İşte gerçek tehlike buradaydı. Çünkü vebaya karşı olan bu mücadele onları vebaya karşı daha dirençsiz hale getiriyordu. Sonuçta rastlantıyla oyun oynuyorlardı. Ama rastlantı kimseye ait değildi...
Sh.171
* Başkalarından ayrılmamanın tek yolu her şeyden önce iyi bir bilince sahip olmaktır...
Sh.172
* Tutuklanma bir başlangıçtır, bir son değil...
Sh.174
* İnsanların mutsuzluğunu paylaşmak istiyorsa, artık mutluluğa zaman bulamayacağına dikkat çekti.
Sh.184
* Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez. Oysa nedenini bilmeden ben de bundan vazgeçtim...
Sh.185
* Belki de anlayamadığımız şeyleri sevmeliyiz...
* Sevgi deyince başka bir şey anlıyorum ben. Ve ölünceye kadar çocukların işkenceden geçtiği şu yaratılışı reddedeceğim...
Sh.192
* Ve gerçekte, yeryüzünde bir çocuğun acısından, o acının beraberinde getirdiği nefretten ve bunu açıklamak için aranacak nedenlerden daha önemli hiçbir şey yoktu. Yaşamın geri kalan bölümünde Tanrı bizim için her şeyi kolaylaştırıyordu ve o ana kadar dinin takdir edilecek bir yanı yoktu. Oysa şimdi Tanrı bizi duvarın dibine koyuyordu. Böylece vebanın duvarları dibindeydik ve onların ölümcül gölgesinde bizim yararımıza olanı bulmamız gerekiyordu. Rahip Paneloux kendisinin duvara tırmanmasını sağlayacak kolaylıkları bile reddediyordu. Çocuğu bekleyen güzelliklerin sonsuzluğu onun acısını telafi edecektir, demek onun için kolay olurdu, ama gerçekte bu konu da hiçbir şey bilmiyordu. Bir keyfin sonsuzluğunun insan acısını bir an telafi edebileceğini kim ileri sürebilirdi?. Bu bir Hıristiyan olamazdı; kollarında, bacaklarında ve ruhunda acıyı tanımış bir efendisi olan bir Hıristiyan olamazdı bu kesinlikle. Hayır, çarmıhın simgelediği bu parçalanışa sadık olarak ve bir çocuğun acısıyla yüz yüze kalarak rahip duvarın dibinden ayrılmayacaktı. Ve kendisini o gün dinleyenlere hiç korkmadan şöyle diyecekti: ‘ Kardeşlerim, o an geldi. Ya her şeye inanmalı ya da her şeyi yadsımalı. Ve aranızda kim her şeyi yadsımayı göze alabilir?’
Sh.197
* Tanrı mutlu zamanlarda ruhun huzur içinde ve neşeli olmasını kabul etse de, hatta bunu arzu etse bile, mutsuzluğun en ileri noktasında ruhun da, ılımlılıktan uzaklaşmasını isteyebilirdi. Bugün Tanrı yarattığı insanlara bir iyilikte bulunup onları öyle bir mutsuzluk içine itmişti ki, insanlar en büyük erdem olan, ya her şey ya da hiç ilkesini yeniden keşfetmek ve üstelenmek zorundaydılar.
Sh. 198
* Çocukların acısı bizim acı ekmeğimizdi, ama bu ekmek olmaksızın ruhumuz kendi ruhsal açlığının içinde ölüp gidecekti.
Sh.199
* Tanrı sevgisi zor bir sevgidir.İnsanın kendinden vazgeçmesini ve kendini hor görmesini gerektirir...
Sh.200
* Bir rahip bir doktora danışırsa, çelişki doğar...
* Masumiyetin gözleri oyulunca, Hıristiyan ya inancını yitirmeli ya da gözleri oyulmalı...
Sh.201
* Ama en kötüsü unutuluş olmaları ve bunu bilmeleriydi diye yazıyordu Tarrou. Onları tanıyanlar buradakileri unutmuştu, çünkü başka şeyler düşünüyorlardı ve bu da anlaşılabilir bir şeydi. Onları unutmuşlardı,çünkü onları buradan çıkarmak için girişimlerle ve tasarılarla kendilerini tüketiyorlardı. Çıkış için yollar düşünmekten çıkarılması gereken kişiyi düşünemiyorlardı. Bu da normaldi. Ve son olarak en büyük talihsizliklerde bile olsa, kimsenin kimseyi düşünecek gerçekten hali kalmamıştı. Çünkü birisini gerçekten düşünmek, başka hiçbir şeyle, ne temizlik, ne uçan sinek, ne yemekler, ne kaşıntılar, hiçbir şeyle ilgilenmeden onu her dakika düşünmektir. Ama sinekler ve kaşıntılar hep vardır. İşte bu nedenle yaşamak zordur. Onlar bunu iyi bilirler.
Sh.211
* Basitçe söylemek gerekirse, Rieux, diyebilirim ki ben bu kenti ve salgını tanımadan önce de vebayı çekiyordum. Bu da benim herkes gibi olduğum demektir. Ama bazı insanlar bunu bilmezler, bazıları sonuna kadar bu durumun içindedir, bazıları da bunu bilirler ve bundan kurtulmak isterler. Ben hep bundan kurtulmak istedim...
Sh.215
* İyi insanların uyumasına engel olmamak gerekir.
Sh.218
* Bir dikkatsizlik sırasında başkasının yüzüne doğru soluk vererek ve ona hastalık bulaştırmamak için hep dikkatli olmak gerektiğini de biliyorum. Doğal olan mikroptur. Gerisi sağlık, dürüstlük, saflık; bunlar iradenin hiç susmaması gereken bir iradenin bir sonucudur diyebiliriz. Dürüst insan, kimseye mikrop bulaştırmayan insan, en az dalgınlık yapandır. Ve hiç dalgınlık yapmamak için irade ve çelik gibi gergin olmak gerekir!.. Evet Rieux, bir vebalı olmak yorucudur. Vebalı olmamayı istemek ise daha da yorucudur. İşte bu nedenle herkes yorgun gibi duruyor, çünkü bugün herkes biraz vebalı. Ama işte bu nedenle, artık vebalı olmak istemeyen bazı kişiler sonsuz bir yorgunlukla karşı karşıya ve bundan onları ancak ölüm kurtarabilir.
* Yeryüzünde felaketler ve kurbanlar olduğunu ve elden geldiğince felaketin yanında yer almamak gerektiğini söylüyorum yalnızca
Sh. 221
* Tanrısız bir aziz olunabilir mi, şimdi aklımda ki en somut soru bu...
Sh. 222
* Tabii ki insan kurbanlar için mücadele etmeli. Ama başka hiçbir şeyden hoşlanmaz hale gelmişse, ne işe yarar mücadelesi?...
Sh.223
* Sevgisiz bir dünyanın ölü bir dünya gibi olduğunu ve bir an gelip insanın hapishanelerden, çalışmadan ve cesaretten usanıp bir varlığın yüzünü ve şefkatle aydınlanmış bir yürek dilediğini biliyordu...
Sh.228
* Her zaman beklenmedik bir durum vardır...
Sh.244
* İnsan her zaman çelik gibi iradeli olamaz, her zaman dimdik duramaz ve sonunda mücadele için örülmüş o güç yumağını coşku içinde çözmek de bir mutluluktur...
Sh.247
* İnsanın veba ve yaşam oyunundan elde edeceği tek şey bilgi ve bellekti...
* Oyunu kazanmak bu idiyse, insanın umuttan yoksun, yalnızca bildiği ve anımsadığı şeyle yaşaması güç olmalıydı. İşte kuşkusuz Tarrou da böyle yaşamıştı ve düşlere kapılmadan sürdürülen bir yaşamın içinde kuruluk adına ne varsa hepsinin bilincindeydi. Umutsuz huzur olmaz ve insanların kimseye mahkum etme hakkı olmadığına inanan ama yine de kimsenin başkalarını mahkum etmekten kendini alıkoyamadığını ve hatta kurbanların bazen cellada dönüştüğünü de bile Torrou ikilem ve çelişkinin içinde yaşamıştı. Asla umut nedir bilmemişti.
Sh.255
* İnsanların umudunun bir karşılık görmesi gerek...
Sh.262
* Suçlu bir insanı düşünmek, ölü birisini düşünmekten daha zordur belki de...
Sh.268
* Her acının ötesinde, onları birbirine bağlayan güçleri ve suçsuzluklarıydı...
Sh.269
Albert Camus