Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Danton...



"Devrim Satürn gibidir; sürekli olarak kendi evlatlarını yer..."*

Yanlış çıkılan bir serüvende doğru ölüm mümkün müdür? «Yanlış yaşam, doğru yaşanmaz»** saptaması geçerli midir Danton'un sonu için?

Otuz yaşında bir devrimci, otuz beş yaşında giyotinin kestiği başı halka teşhir edilen bir «devrim karşıtı»; Georges Jacques Danton...

Dönem; 1789 Fransız İhtilali sonrası...
Mekan; Paris sokakları, mahkemeleri...

Bir yanda modern insan dediğimiz yalnız, bireyci, kitlelere ve kurumlara inanmayan, nihilist/septik ve nihayet anarşist bir Danton, diğer yanda sözde halka yandaş fakat halktan kopmuş onu idealleri adına «nesneleştirmiş» Robespierre...

Danton iflah olmaz bir hedonist miydi, hazzı kazıdığımızda altından çıkan epiküryen felsefeyi yaşamına şiar edinerek, tüm devrim yolculuğundan dümeni «yoldaşlarından» ayrı yöne kırdığında? Danton ve dostları artık ihtişamlı zevk denizindeler; metresleri, şarapları, yemekleri var, popülerler, halk onlara özeniyor ve halk gibi konuşmayı onlarla şakalaşmayı fahişelerle sohbet etmeyi serserilerle içmeyi seviyorlar; bunu realize etmeleri de yine birey'i ön plana çıkarmakla oluyor.

Dönemin kadını filmde nasıl işlenmiş; ya çocuk doğuran katı ahlakçı ve son derece devrimi algılamaktan uzak bir yüzeysellikle despotik anne/kardeş, ya metres ya da anne babasının karnını doyurmak için fahişelik yapan halktan yoksul 'iyi' kız; başka kadın yok erkeklerin devrim dünyalarında...

Ya Robespierre, eski yoldaş; jakoben ve fakirliği bir erdem gibi taşıyan idealist devrim aşığı, evine gelen misafirine kahve ikram eden ama şeker olmadığını onur kaynağı gibi taşıyan o yoksul adam... O «erdem»e ve bu erdeme ulaşmak uğruna gerekirse zûlm de edilebileceğine inanıyor. Devrimin tamamlanması gereken bir süreç olduğunu ve bu uğurda kimi şiddet yöntemlerini elzem gören bir «tiran» benzeşi, ama tiranlığı reddedecek kadar da «erdem» bağımlısı. Danton'a derin bir sevgi ve saygı besleyen ama ülküsü uğruna dostunu giyotine gönderebilecek kadar da tutkulu bir Cumhuriyetçi.

***

"Dönüşümün kitlelerin gereksiniminden" kaynaklanma mecburiyeti olduğunu belirten Danton'a karşı, eski dost yeni muhalif Robespiere'in "kitlelerin henüz devrimi algılama bilincinde olmadığı" için uygun olanakların sağlanması adına devrim sürecinin devam etmesi gerektiğine ve devrime henüz ayak uyduracak bilinçte olmayan halkın «kötücül önderler»in peşine takılıp devrimi yok etme tehlikesinin ancak erdem yolunda mecburî tavizler verilerek önlenebileceğine dair güçlü ihtirası olan Robespierre; ve iki tarîhi kişiliğin mahremine giren usta yönetmen Wajda. Devrimci yaşam dekorlarıyla burjuva dekorlarının uyuşmazlığı izleyiciye eşit mesafeden verildiği için bir kahraman çıkaramıyor izleyici filmden, soru işaretleri kalıyor usunda...

İlk çarpıcı diyalog:
Robespierre terörden vazgeçmek arzusuyla, «adalet» için her türlü küçülmüşlüğü ve aşağılanmayı kabul ederek Danton'un ayaklarına gider. Robespierre'in "adaleti ilahi bir erdemdir, insan eli ulaşamaz, Devrim Mahkemesi adalet olamaz, sadece ulusun düşmanlarını cezalandıran bir güçtür."


"Danton: Ne istiyorsun?

Robespierre: Açıkça konuşmak istiyorum.

Danton: Hep öyle konuşmamış mıydın?

Robespierre: Georges, Héron'a neden saldırttın?

Danton: Ya sen? Neden matbaacıyı tutuklattın? Ve gazeteyi yasakladın?

Robespierre: Ben hükümeti korumak zorundayım. Ama sen. Seni anlamıyorum. Komplo hazırlığında olduğun söyleniyor Georges.

Danton: Bu doğru değil biliyorsun. Ben bir çocuk kadar masumum.

Robespierre: Seni ortadan kaldırmak isteyen çok sayıda düşman edindim.

Danton: Sen de mi?

Robespierre: Bana saldırmaya son verirsen korkacak bir şey olmayacağına dair sana söz veriyorum.

Danton: Korkacak bir şeylerim mi var?
Benden ne istiyorsun?

Robespierre: Direkt konuşman hoşuma gidiyor.
Bize katıldığını halka açıkça ilan edeceksin Georges.

Danton: İmkansız.

Robespierre: Neden?

Danton: Çünkü hükümeti onaylamıyorum. Buna hakkım var.

Robespierre: Ama bunu ilan etmeye hakkın yok.
Özellikle senin...!

Danton: Önlerinde eğilmemi istiyor olamazsın değil mi?

Robespierre: Hükümetin üstünde olduğunu mu sanıyorsun?

Danton: Birey kitlerin üstündedir.
Komiteleri ikimiz de küçümsüyoruz.
Tek söylediğim bu.
Aramıza girmemeliler Maximilien. Hiçbir komite hiçbir hükümet, kimse! Dikkat et bölünürsek ikimizin de işi bitecek. Bu terör hükümranlığına devam edersen senden yana olamam; kimse de olmayacaktır. Ve bizi destekleyen halk devrimi yok edecektir.

Robespierre: Peki bunda suç kimin?

Danton: Benim değil. Ve kesinlikle senin de değil. Madem suçlu değiliz demek ki eşyanın doğası böyle.

Robespierre: Ama ben eşyanın doğasına hiç inanmadım.

Danton: Ben de öyle. Aslında inançlarımız aynı.

Robespierre: Artık değil. Biz bir devrim yaptık; amaç halka erdem ve eşitlik vermekti.

Danton: Ve sen vaktini çizgiyi aşanları idam etmekle geçiriyorsun. Bunun için mi savaşmıştık?

Robespierre: Ben halkın savunmasını yapıyorum; ve bunu kimse yapmadı.

Danton: Kime karşı?

Robespierre: Devrimin açıkları yüzünden giderek zenginleşen insanlara karşı.
Evet mi hayır mı Georges?

Danton: Maxime, Maxime...! Sen insanların romanlardaki gibi davranmalarını istiyorsun. Ama etten ve kemikten olduğumuzu unutuyorsun. Yükselmek istiyorsun bizi nefes alamayacağımız bir zirveye dek
yükseltmek istiyorsun. Sonuç: Devrimi yalnızlaştırıyorsun. Soğutuyorsun. En ateşli yanlarını bile.

Robespierre: Bana tavsiyen nedir?

Danton: Her şey bizim düzeyimize dönmeli. Şimdi. Hemen.

Robespierre: Devrimci süreci durdurmak devrimin ölümü olur.

Danton: İnsanların istediği huzur içinde yemek ve uyumak. Ekmek yoksa ne yasa vardır ne özgürlük ne de adalet ne de cumhuriyet.
Maxime Komiteler umurumda değil.
Ben sana hayranım.
Seni takip etmeyi çok isterdim ama herhangi bir yerde değil asla...

Robespierre: Benim tek istediğim halkın yüzde seksenine normal yaşam koşulları sunmak.

Danton: Yapma, seni tanıyorum, yapma. Yapma burası mahkeme değil. Tek istediğin bu değil. Aynı adamların hükümette uzun süre kalması iyi değildir.

Robespierre: İktidar mı düşlüyorsun?

Danton: Düşlemiyorum; sahibim.
Tek ve gerçek iktidara; sokaklara!
Çünkü ben sokaktaki adamı anlıyorum o da beni.
Bunu sakın unutma.

Robespierre: Ben unutmuyorum. Ama sen de sakın sokaktaki adamın mutluluğuna engel olacak hiçbir şeyin önünde diz çökmeyeceğimi unutma!

Danton: Sokağı mutlu etmek istiyorsun! Ama halkın ne olduğunu bile bilmiyorsun! Halk hakkında ne biliyorsun? Hiçbir şey! Kendine bir bak! Şarap içmiyorsun saçların pudralı! Kılıcı görsen ödün patlar! Hiçbir kadınla yatmamış gibisin! O halde? Kimin adına konuşuyorsun? İnsanların mutluluğunu istiyorsun ama insan bile değilsin. Sana halkı göstereyim mi? Gel sokaklarda biraz yürüyelim.
(Sakinleşir)
Afedersin.
Ben hep kaba biri oldum.
Ve de sakar.
Dün gece birden uyandım ve kendime ''İkimiz nasıl ayrı düşebiliriz?'' dedim. ''Nasıl iki düşman olabiliriz?''
Bu çok saçma anlamı yok. Bir son vermeli.

Robespierre: O halde söylediğimi yap.

Danton: Neymiş o?

Robespierre: Georges senden istediğimi yap ve bize katıl.

Danton: Düşünmek için taşraya gidip her şeyi en başından gözden geçirdim. Ve şunu söyleyeyim dürüstçe, içtenlikle; giyotinci olmaktansa giyotinde ölmeyi yeğlerim...!

Robespierre: Neden söz ediyorsun, tamamen sarhoş olmuşsun.

Danton: lsrar ediyorsan Maxime. Şu başı görüyor musun? Görüyor musun? Hissediyor musun? Onu kesmesi gerekecek kişi sen olacaksın.

Robespierre: Afedersin. İkimiz de bir hata yaptık.
İyi geceler.

Danton: Her şeyi duyan tanıklarım var.

Robespierre: Evet bu yüzden hiçbir şey söylemedim."

Danton, Robespierre'i halkı araç olarak kullanmakla suçluyor, onun tek ihtirası idealleri. Ve konuşmalarının sonunda Robespiere için "artık avcumda" diyor dostlarına, belagâtının farkında; Robespierre de farkında Danton'dan etkilendiğinin, ruhundaki bu çelişkiyle devrime en ufak bir inançsızlığı yediremiyor, idam kararlarını ivedi onaylaması da bu tereddütü öteleme gayretiyle savaştığı aynı gece gerçekleşiyor..

***
"Adiler" diye alay ediyor Komite'nin kararıyla Danton; yeni bir eylem, halkın gözünü açacak yepyeni bir plan kuruyor aklında, çünkü halka ancak bu sayade "gerçekler"i gösterebilecek, ancak bu sayede "ekmek" isteyen halka "kelle" atan Komiteyi deşifre edebilecek; ölüm eylemi.
"Kanlı ellerin" korunaklığı altında yaşayacak bir bedendense, serin giyotinin belleğini kurtarmasına ve bunu da halkın gözlerini açması adına yapabileceği son devrim eylemi olduğuna inanıyor ve olanağı varken bile engel olmuyor hükümete. Aynı Danton, 1792 10 Ağustos devriminden sonra (21 Ocak 1793'te) kralın ve kraliçenin giyotine gönderenlerdendi. Yanlış yaşam, doğru ölümle mi öpüşüyor giyotini bahane ederek...Bu bir arınma mı?

***

Yargı da filmde kısa ama çarpıcı bir şekilde irdeleniyor; yargı cellat olmayı reddetse de; Robespierre yargının mevcudu korumak için gerekirse cellat olmasını hükmediyor. (Tanıdık geldi mi?)

"Yargıç Fouquier: Ben bir yargıcım. Senin özel celladın değilim.

Robespierre: Sen bir cellatsın...!
Benim hizmetimde değil ama! Halkın hizmetindesin! Sen adaletin istediği yargıçsın. Sana Cumhuriyetimizin düşmanlarını gönderiyoruz! Görevin onları yargılamak değil ortadan kaldırmak!

Yargıç Fouquier: Artık kanun sizinle değil.

Robespierre: Cumhuriyetin çıkarları söz konusu olunca her şeye hakkımız olduğunu unutma. Bir şey daha söylersen Fouquier bu kez sen tutuklanırsın!"

***

Ve nihayet filmdeki en çarpıcı bölümlerden biri Danton'un mahkemedeki son sözleri;

Yargıç Fouquier: Yolsuzlukla ve satılmışlıkla suçlandın.

Danton: Satılmışlık mı? Benim gibi biri satın alınamaz! (Mahkemeyi izleyen halktan kahkahalar, yargıçla alay etmeler...)

Yargıç Fouquier: Duruşmayı ertelemek zorunda kalacağım!

Danton: Bir devrimciden soğuk bir savunma beklemeyin! Tüm gün konuşabilirim!
Haykıracağım!
Ve sesimi duyuracağım!
Fransa!
Sizleri davanın başladığı anda bitmiş olduğuna inandırmak istiyorlar.

Bir insan ne kadar güçlüyse onu o kadar sert ezmeye çalışırlar. Birini yok etmeye karar verdilerse ona tüm suçları yıkarlar. Bu yöntem eskidi anlaşılan modern zamanlar boyunca geliştirmişler.
Hukuku ona hizmet etmek bahanesiyle unutturmak istiyorlar.
İktidarın korkuyla komşu olduğu, inancın kaybolduğu yalanını aşılıyorlar.
Dürüst insanlar politikadan hep rahatsız olmuştur;
Bugün çok daha fazla!
Neden ölmem gerekiyor? Cevap verebilecek tek kişi benim!
Ölmem gerek çünkü samimiyim.
Ölmem gerek çünkü gerçeği söylüyorum.
Ölmem gerek çünkü onları korkutuyorum!
İşte dürüst bir adamın katledilmesi için gerekli üç neden.

Burada beni komploculukla mı suçluyorlar?
Evet onu iyi bilirim.
İşlediğim suç komploydu.
Kalbimin sırrını bizzat kendime karşı komploya kurban verdim.
Barış için komplo kurdum, ateşkes için, yasalara saygı için, halkın huzuru için, mutluluk ve adalet için
komplo kurdum.
Bunlar hata evet evet; çünkü hata gibi gösteriliyorlar.
Ama ne olduklarını biliyorum ve hepsini üstleniyorum.
Ama onları, sadece onları üstüme alıyorum.

Hatalarımdan bir başkası ise popüler ve güçlü biri olmak; oysa uzun ve dingin bir yaşamı sadece sıradanlık ve bayağılık garanti edebilmekte. Hayatta kalmak istiyorsanız sevilmeyeceksiniz. Bu yeni icat ettiğimiz yasalardan biri; şimdiye dek yazılmış tüm yasalardan çok ama çok daha güçlü bir yasa.
Halkın sevdiği güçlü insanlara yazık!
Yaşasın vasatlar; suskunlar, bürolarındaki yalnızlıkta acı çekenler!
Devrim Satürn gibidir; sürekli olarak kendi evlatlarını yer.

Neden hiç bilmediğim bir kadere itilmek zorundayız; kurtarılmak yerine, ölüyoruz?
Bu kan seli nerden gelmektedir; nerede duracak? Tabii bir gün duracaksa?
Devrim fırtınasının frenlenebileceğini sanırdım. Bunun arzu edildiğini sanıyordum. Buna hâlâ da inanıyorum. Soğuk bakışlarınızda gördüğüm şey ölümümün şimdiden yazıldığı; kaçınılmaz olduğu siz bu salona girmeden önce karar verildiği. Merak ediyorum: Acaba yanıldım mı? Hatalı mıydım?
Bazıları neden farklı düşünüyor.
İdeallerine susamışlık hiçbir sınır tanımıyor!
Çevrelerindeki insanları görmüyorlar; sadece spekülatörleri görüyorlar, kötüleri, hainleri!
Devrimin ilkeleri adına bizzat devrimin kendisini unutmuşlar!
Yeni bir diktatörlük kurmuşlar; eskisinden daha vahşi olanı!
Tiranlığa dönmekten korkarken kendileri tiran olmuşlar!
Fouquier kan gerektiğini söylüyordu, halkın kan istediğini.
Yalancı! Yalan yalan.
Kan isteyen halk değil, sensin!
Halkın tek istediği barış içinde yaşamak!
Kendi kana susamışlığını halka mal etmeye hakkın yok!
Halkın tehlikeli tek düşmanı var.
O da hükümetler!"

83 yapımı böyle bir filmde Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda'nın tarihin birincil kişilerinin iç dünyalarına adeta sırdaş bir gözcülükle irdeleyen ustalığından ve Danton rôlunu hakkaniyetle oynayan Gérard Depardieu'dan bahsetmek de başka bir bahara kalsın.

Ve evet var olan hiçbir şey yok olabilemez, olmuyor da, Danton ölümünün bir dönüşüm olacağını bilerek soğuk giyotine çıplak boynunu koyarken son derece bahtiyâr ve huzurlu...

"Bütün iş Danton olabilmekte, yani yürekte..."***

Sonuç, film devrimi irdelerken bir yandan "yüzeyselliğini" politik bir manevra, bir düello olarak vererek, idealist ve hedonist zıtlığını iki karekterde birleştirip anti-devrimci nitelikte bir baş yapıt olabilmeyi başarıyor.

Filmde resimlerden, duvar figürlerinden, hatta mahkeme tutanaklarından ve kara kalem çizgilerinden çıkarılması için bizzat önlem alan ve emirler yağdıran Robespiere, Danton'u adeta tarihten silmek isterken günümüz Paris'inde 89 Devrimcilerinden yalnızca Danton'un anıtı olması tarîhin sert bir tokadı olsa gerek... Yargıcın mahkemenin açılışında sanığa kimsin, kaç yaşındasın, nerede oturuyorsun sorularına verdiği yanıt da, öngörüsünü ironik bir dille ispatlar cinsten:
"Adım Danton, yaşım otuz, yarın tarihin panteonunda**** oturacağım, uzatma, aldığın emri infaz et alçak!"

Not: Maximilien Robespierre, Danton'un idamından üç ay kadar sonra 1794'te idam edildi ve devrim Napolyon'un kollarına, imparatorluğa bırakıldı.
İlk Cumhuriyet de böylece ilk devrim çocuklarını yuttu; bu ne ilk ne de son olacaktı...

*Danton'un mahkemedeki savunmasından.
**Adorno
***Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre'sinden.
****Büyük yararlık göstermiş kimselerin gömüldüğü ulusal anıt. (TDK)

Ömür Nihan Akçalı

Share/Save/Bookmark