Yönetmen Ingmar Bergman
Yapımcı Allan Ekelund
Senaryo yazarı Ingmar Bergman
Oyuncular Max von Sydow,
Gunnar Björnstrand,
Bengt Ekerot,
Nils Poppe
Görüntü yönetmeni Gunnar Fischer
Kurgu Lennart Wallen
Film müzikleri Gabriel Yared
Yapım yılı, ülkesi 1957, İsveç
Yapım şirketi Svensk Filmindustri
Süre 96 dakika
Dil İsveçce
Diğer adlar Yedinci Mühür (Türkiye)
Orta Çağ'da savaştan bıkmış bir Şovalye, yanında bayraktarı ile Haçlı Seferleri'nden evine döner. Vebanın yol açtığı tahribatı görünce, böylesi bir ızdıraba neden olan Tanrı'dan kuşkulanmaya başlar. Çok geçmeden ölüm onu da ziyaret eder; ancak Şovalye kaderine boyun eğeceğine Ölüm'e meydan okuyarak bir satranç oyununa davet eder. Kaybederse canından olmaya razıdır.
Buna koşut bir öyküde ise, genç, masum ve iyimser bir çift bebekleri ile birlikte küçük bir akrobat grubu ile köy köy dolaşırlar. Yolculukları sırasında, bağnaz dinciler kırbaçlama törenleri düzenler ve Tanrı'nın emirlerini yerine getirmeye kendini memur etmiş umarsız kişiler şeytanın esiri köylüleri yakarken, hastalığa uğramış köylerdeki insanların korku içinde yaşadıklarını görürler. Acı çeken Şovalye bu çiftle karşılaştığı zaman, onların birbiri ile olan aşkıyla rahatlarken, meşum rakibi Ölüm, hepsinin kaderini tayin edecek olan son hamleyi yapmayı bekleyerek, uysal uysal bir kenarda oturmaktadır...
Bergman'ın, Tanrı'nın gövdesiyle bulutlanan bir dünyada insanın yaşamı üzerine varoluşçu eserlerinin ilki olan Yedinci Mühür, yönetmenin çocukluğunun etkisi altında geçirdiği ideallerin baskısını hissettiği bir dönemde yapılmıştı.
Bir rahip oğlu olan Bergman, tıpkı Şovalye gibi, modern dünya topyekün savaşları ve nükleer psikozu ile dini bir başkışı yalanlıyor görünse de, inancın sorunlarından kendini kurtaramıyordu. Seyrek, stilize tematik diyaloğu, ağırbaşlı ses efektleri ve vakur, melankolik müziğiyle Yedinci Mühür, dinsel deneyimin hem daha hafif hem de daha karanlık yanlarının nüfuz ettiği, belki biraz saplantılı, ama yine de çarpıcı bir film olarak varlığını günümüzde de sürdürüyor.
'Yedinci Mühür, serbestçe kullanılmış ortaçağ malzemeleriyle sunulan modern bir şiirdir. Filmimde Şovalye, bugünün askerinin savaştan dönmesi gibi, Haçlı Seferi'nden dönüyor. Orta Çağda insanlar vebadan ölesiye korkarlardı. Bugün de atom bombası korkusuyla yaşıyorlar. Film, teması hayli basit bir allegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı, ve tek mutlaklık olarak ölüm.' - Ingmar Bergman
Kaynak : Wikipedia
Okuma : Sinefil78
***
*-Bu boşluk yüzüme tutulan bir ayna gibi. Kendimi görüyorum. İçim korku ve tiksintiyle doluyor.
İnsanlara karşı duyarsızlığımla kendimi çevremden soyutladım. Şimdi bir hayaletler dünyasındayım. Rüyalarımda ve hayallerimde tutsak kaldım.
-Yine de ölmek istemiyorsun.
-Hayır istiyorum.
-Neyi bekliyorsun?
-Bilgi istiyorum.
-Garanti istiyorsun.
-Her neyse.
-İnsanın duyularıyla Tanrı'yı kavrayabilmesi o kadar imkansız mı? O neden yarım vaatlerin ve görülmeyen mucizelerin ardına saklansın ki? Kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz? Benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayan, inanamayanlar? İçimdeki Tanrı'yı neden öldüremiyorum? O'nu kalbimden atmak istememe rağmen... ...neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor. Neden her şeye rağmen bu gerçeklikten kurtulamıyorum?
*-Dinliyor musunuz?
-Dinliyorum.
-Ben bilgi istiyorum! İnanç ya da varsayım değil, bilgi. Tanrı'nın kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum. Ama o suskun. Karanlıkta Ona sesleniyorum. Ama sanki hiç kimse yok.
Belki de kimse yoktur. O halde yaşam korkunç bir şey. Her şeyin bir hiç olduğunu bilen biri ölüm karşısında yaşayamaz. Çoğu insan ne ölüm'ü ne de yaşamın hiçliğini düşünür. Ama bir gün hayatın son anlarında karanlıkla yüzleşmeleri gerekecek. O gün... Korkumuzdan bir imge yaratır ve
sonra o imgeye Tanrı adını veririz.
(...)
- Ölüm'ün dansı.
- O ölüm mü?
- Evet hepsiyle dansediyor.
- Bunları niye çiziyorsun?
- İnsanlara bir gün öleceklerini hatırlatmak için.
- Bu onları mutlu etmez.
- Niye hep mutlu olsunlar ki? Niye biraz da korkmasınlar.
- O zaman resmine kimse bakmaz.
- İnan bana, bakarlar. Bir kafatası, çıplak bir kadından daha ilginçtir.
- Onları korkutursan... ...düşünürler ve... ...düşündükçe... daha da korkarlar. Sonra da rahiplere koşarlar.
* Şu vebalının boynundaki çıbana bak. Bedenin nasıl büzüştüğüne, kollar ve bacakların nasıl düğüm düğüm olduğuna. Çok kötü. Kötü görünüyor! İltihabını akıtmaya çalışıyor. Ellerini kemiriyor, tırnaklarıyla damarlarını koparıyor. Çığlıkları her yerden duyuluyor. Korktun mu?
*Ne yana dönersen dön gerin seni izler. Büyük bir gerçek... Gerin seni izler. Gerin seni izler.
*Yol genişse de kapı dar.
* Ortada gereğinden fazla oyuncu var.
* İnanç taşıması zor bir yüktür. Ne kadar yüksek sesle çağırırsan çağır... ...karanlıktan sıyrılıp hiç
gelmeyen birini sevmek gibi.
* Aşık mısın? Bak yolunu şaşırmış şapşal! Aşk, şehvetin diğer adıdır. Şehvetten başka şehvetten öte... ...bol miktarda aldatmaca... ...yalan, ikiyüzlülük ve kimbilir daha nedir? Yine de acı veriyor.
Aşk en kara salgından daha beterdir. Aşktan ölümse fena olmayabilirdi. Ama aşk acısı neredeyse hep geçer.
(...)
-Ne görüyor? Fikriniz var mı?
-Artık acı çekmiyor.
-Soruma cevap vermediniz. O çocukla kim ilgilenecek? Melekler mi, Tanrı mı, Şeytan mı, yoksa hiçlik mi?
-Evet hiçlik efendim!
-Bu mümkün değil. Gözlerine bakın. Zavallının bilinci bir şeyler algılıyor. Ayın altındaki hiçliği.
-Hayır. Elimiz kolumuz bağlı, onun gördüklerini biz de görüyoruz. Korkularımız aynı. O küçük çocuk...
-Artık acı çekmiyor.
-Soruma cevap vermediniz. O çocukla kim ilgilenecek? Melekler mi, Tanrı mı, Şeytan mı, yoksa hiçlik mi?
-Evet hiçlik efendim!
-Bu mümkün değil. Gözlerine bakın. Zavallının bilinci bir şeyler algılıyor. Ayın altındaki hiçliği.
-Hayır. Elimiz kolumuz bağlı, onun gördüklerini biz de görüyoruz. Korkularımız aynı. O küçük çocuk...
(...)
Ve Kuzu yedinci mühürü açınca... ...göğü bir sessizlik bürüdü. Bu yarım saat kadar sürdü. Ve yedi melek ellerindeki yedi borazanı çalmaya hazırlandılar. Birinci melek borazanını çaldı. Kanla karışık dolu ve ateş oluştu. Ve yeryüzüne yağdı. Yerin üçte biri yandı......ağaçların üçte biri yandı... ...ve bütün yeşil otlar yandı... Sonra İkinci melek borazanını çaldı. Ve alev alev yanan koca bir dağ denize düştü. Denizin üçte biri kanla doldu. Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten büyük bir yıldız düştü. Meşale gibi yanıyordu... ...ve yıldızın adı Pelin'di.
(...)
Karanlığımızın içinden
size sesleniyoruz Tanrım!
Tanrım bize merhamet eyle.
Bir şey bilmeyen dehşete
düşmüş biçare kullarız.
İçine düştüğünüzü
söylediğiniz o karanlıkta...
...hepimizin karanlığında...
...yakarışlarınızı dinleyecek...
...acılarınızdan etkilenecek
kimseyi bulmayacaksınız.
Göz yaşlarınızı silin,
duygularınızı dizginleyin.
Tanrım bir yerlerde olmalısın.
Bir yerlerde olmalısın.
Bize merhamet et.