Yükseklik değil, yokuştur korkunç olan!...
Yokuş, bakışın aşağı dikildiği yer, elinse yukarı uzandığı... Burda, çifte istem yüzünden sersemleşir yürek...
Ah, dostlar, benim yüreğimin çifte istemini de kestirebilir misiniz?...
Bakışım doruğa dikilir, elimse derinliği kavramak, derinliğe tutunmak ister, _budur benim yokuşum ve tehlikem, bu!...
İnsana sarılır istemim; kendimi zincirlerle bağlarım insana, hep yukarı... Üstinsana doğru çekilirim de ondan: Çünkü orayı ister öbür istemim...
Ve bundan ötürü kör gibi yaşarım insanlar arasında, sanki onları tanımıyormuşum gibi: Elim, sağlamlığa inancını büsbütün yitirmesin diye...
Siz insanları tanımam: Bu karanlık, bu avuntu sık sık çevreme yayılır...
Geçitte oturur, her bıçkının yolunu bekler, sorarım: Kim beni aldatmak ister?...
Benim insanca öngürüm budur, _yalancılara karşı tetikte olmamak için, beni aldatmalarına izin veririm...
Ah, insana karşı tetikte olsaydım, insan nasıl bağlama yeri olurdu benim topuma!... Pek kolay kopar, havalanırdım!...
Benim alnıma böyle yazılmış, ben tedbirsiz olmak zorundayım...
İnsanlar arasında susuzluktan ölmek istemiyen, bütün bardaklardan su içmeyi öğrenmelidir; insanlar arasında temiz kalmak isteyen, kirli suyla yıkanmayı dahi bilmelidir...
Avunmak için sık sık söyle derdim kendime: "Peki koca gönül!... Mutsuzluğun biri sana zarar veremedi: mutluluğunmuş gibi tadını çıkar bunun!..."
Fakat şu da öteki insanca öngürümdür: Büyüklenenleri, gururlulardan daha çok esirgerim...
İncinmiş büyüklenme, büyün acıklı olayların anası değil midir?... Oysa gururun incindiği yerde, gururdan daha iyi bir şey doğar...
Hayatı seyretmenin güzel olması için, hayat oyununu iyi oynamak gerekir; ama bunun için de iyi oyuncular ister...
İyi oyuncu olduklarını gördüm bütün büyüklenenlerin: Onlar oynarlar ve isterler ki, başkaları onları seyretmiye can atsınlar, _bütün ruhları bu isteğin içindedir...
Onlar kendilerin oynarlar, kendilerini türetirler; onların yakınında hayatı seyretmeyi severim. _Karadüşüngüye bire birdir...
Bunun için esirgerim büyüklenenleri, onlar karadüşüngünün hekimleridirler, beni oyuna bağlar gibi insana bağlar da ondan...
Sonra : büyüklenen kişide ki alçak gönüllülüğün tam derinliğini kim ölçebilir ki!... Alçak gönüllülüğünden dolayı iyi davranırım, acırım ona...
Kendine inanmayı sizden öğrenmek ister; bakışlarınızla beslenir, ellerinizden övgü yer...
Onun için iyi yalanlar söylersiniz, inanır yalanlarınıza bile: Çünkü yüreği iç çeker kendi derinliğinde: "Ben neymişim!..."
Ve gerçek erdem, kendini farketmiyen erdemse, _tamam, büyüklenen kişide alçak gönüllülüğün farkında değildir!...
Fakat şu da üçümcü insanca öngürümdür: Kötüleri seyretmekten aldığım tadı, sizin ürkekliğiniz bozsun istemem...
Kızgın güneşin kuluçkaya yatmasından çıkan o harikaları görmiye bayılırım: Kaplanları ve hurma ağaçlarını ve çıngıraklı yılanları...
İnsanlar arasında dahi kızgın güneşten üreyen güzel bir soy vardır, _kötülerdeyse ne harikalar bulunur!...
Gerçekten, en bilgeleriniz bana pek o kadar bilge gelmediği gibi, insan kötülüğünü dahi saldığı ünden aşağı buldum...
Ve sık sık sordum başımı sallayarak : Daha ne çıngırdayıp durursunuz, ey çıngıraklı yılanlar?...
Gerçek kötülük için bile gelecek var daha!... Ve en sıcak güneyi daha bulamadı insan...
Daha oniki ayak genişliğinde ve üç ay uzunluğunda nice şeyler var ki, bunlara en büyük kötülükler denmekte!... Ama birgün daha büyük ejderler gelecek yeryüzüne...
Üstinsan ejderden yoksun kalmasın diye, kendisine yaraşan üstejderden, _ ıslak, el değmemiş ormanlar üstünde nice kızgın güneşler yanması gerek daha!...
Kaplanlar türemeli yaban kedilerinizden, _kara kurbağalarınızdansa, timsahlar: Çünkü iyi av ister iyi avcı!...
Gerçek, ey iyilerle doğrular!... Sizde gülünecek çok şey var, _hele şimdiye dek "şeytan" denen şeyden korkmanız!...
Gönülleriniz büyük olana öylesine yabancı ki, iyiliğiyle size korkunç gelecektir üstinsan!...
Size ey bilgeler, ey bilen kişiler!... Üstinsanın çırılçıplak yıkandığı o bilgeliğin yanan güneşini görseniz, kaçarsınız siz...
Siz ey, gördüğüm en yüksek kişiler!... İşte sizinle ilgili kuşkum, işte bıyık altından gülüşüm: Siz, korkarım, şeytan diyeceksiniz benim üstinsanıma!...
Ah, bu en yüksek, bu en iyi kişilerden bıkmıştım: Onların "yüksekliğinden" yukarlara, dışarlara, ta üstinsana ağmayı özlerdim ben!...
Bu en iyi kişileri çıplak gördüm de, tüylerim ürperdi: Uzak geleceklere havalanmak için kanat çıkardım derken... _
Daha uzak geleceklere, sanatçının şimdiye dek düşünden geçirmediği daha güneysi güneylere: oralara, tanrıların bütün giysilerden utandığı yerlere!...
Sizi, ey komşularım, ey benzerlerim..._ Kılık değiştirmiş ve iyi giyimli ve büyüklenen ve saygıdeğer " iyilerle doğrular" olarak görmek isterim ben...
_Ben de kılık değiştirip, öyle oturacağım aranıza... _ Sizi ve kendimi tanımayayım diye: Benim son insanca öngürüm budur da ondan...
Böyle buyurdu Zerdüşt...
Friedrich Nietzsche
Yokuş, bakışın aşağı dikildiği yer, elinse yukarı uzandığı... Burda, çifte istem yüzünden sersemleşir yürek...
Ah, dostlar, benim yüreğimin çifte istemini de kestirebilir misiniz?...
Bakışım doruğa dikilir, elimse derinliği kavramak, derinliğe tutunmak ister, _budur benim yokuşum ve tehlikem, bu!...
İnsana sarılır istemim; kendimi zincirlerle bağlarım insana, hep yukarı... Üstinsana doğru çekilirim de ondan: Çünkü orayı ister öbür istemim...
Ve bundan ötürü kör gibi yaşarım insanlar arasında, sanki onları tanımıyormuşum gibi: Elim, sağlamlığa inancını büsbütün yitirmesin diye...
Siz insanları tanımam: Bu karanlık, bu avuntu sık sık çevreme yayılır...
Geçitte oturur, her bıçkının yolunu bekler, sorarım: Kim beni aldatmak ister?...
Benim insanca öngürüm budur, _yalancılara karşı tetikte olmamak için, beni aldatmalarına izin veririm...
Ah, insana karşı tetikte olsaydım, insan nasıl bağlama yeri olurdu benim topuma!... Pek kolay kopar, havalanırdım!...
Benim alnıma böyle yazılmış, ben tedbirsiz olmak zorundayım...
İnsanlar arasında susuzluktan ölmek istemiyen, bütün bardaklardan su içmeyi öğrenmelidir; insanlar arasında temiz kalmak isteyen, kirli suyla yıkanmayı dahi bilmelidir...
Avunmak için sık sık söyle derdim kendime: "Peki koca gönül!... Mutsuzluğun biri sana zarar veremedi: mutluluğunmuş gibi tadını çıkar bunun!..."
Fakat şu da öteki insanca öngürümdür: Büyüklenenleri, gururlulardan daha çok esirgerim...
İncinmiş büyüklenme, büyün acıklı olayların anası değil midir?... Oysa gururun incindiği yerde, gururdan daha iyi bir şey doğar...
Hayatı seyretmenin güzel olması için, hayat oyununu iyi oynamak gerekir; ama bunun için de iyi oyuncular ister...
İyi oyuncu olduklarını gördüm bütün büyüklenenlerin: Onlar oynarlar ve isterler ki, başkaları onları seyretmiye can atsınlar, _bütün ruhları bu isteğin içindedir...
Onlar kendilerin oynarlar, kendilerini türetirler; onların yakınında hayatı seyretmeyi severim. _Karadüşüngüye bire birdir...
Bunun için esirgerim büyüklenenleri, onlar karadüşüngünün hekimleridirler, beni oyuna bağlar gibi insana bağlar da ondan...
Sonra : büyüklenen kişide ki alçak gönüllülüğün tam derinliğini kim ölçebilir ki!... Alçak gönüllülüğünden dolayı iyi davranırım, acırım ona...
Kendine inanmayı sizden öğrenmek ister; bakışlarınızla beslenir, ellerinizden övgü yer...
Onun için iyi yalanlar söylersiniz, inanır yalanlarınıza bile: Çünkü yüreği iç çeker kendi derinliğinde: "Ben neymişim!..."
Ve gerçek erdem, kendini farketmiyen erdemse, _tamam, büyüklenen kişide alçak gönüllülüğün farkında değildir!...
Fakat şu da üçümcü insanca öngürümdür: Kötüleri seyretmekten aldığım tadı, sizin ürkekliğiniz bozsun istemem...
Kızgın güneşin kuluçkaya yatmasından çıkan o harikaları görmiye bayılırım: Kaplanları ve hurma ağaçlarını ve çıngıraklı yılanları...
İnsanlar arasında dahi kızgın güneşten üreyen güzel bir soy vardır, _kötülerdeyse ne harikalar bulunur!...
Gerçekten, en bilgeleriniz bana pek o kadar bilge gelmediği gibi, insan kötülüğünü dahi saldığı ünden aşağı buldum...
Ve sık sık sordum başımı sallayarak : Daha ne çıngırdayıp durursunuz, ey çıngıraklı yılanlar?...
Gerçek kötülük için bile gelecek var daha!... Ve en sıcak güneyi daha bulamadı insan...
Daha oniki ayak genişliğinde ve üç ay uzunluğunda nice şeyler var ki, bunlara en büyük kötülükler denmekte!... Ama birgün daha büyük ejderler gelecek yeryüzüne...
Üstinsan ejderden yoksun kalmasın diye, kendisine yaraşan üstejderden, _ ıslak, el değmemiş ormanlar üstünde nice kızgın güneşler yanması gerek daha!...
Kaplanlar türemeli yaban kedilerinizden, _kara kurbağalarınızdansa, timsahlar: Çünkü iyi av ister iyi avcı!...
Gerçek, ey iyilerle doğrular!... Sizde gülünecek çok şey var, _hele şimdiye dek "şeytan" denen şeyden korkmanız!...
Gönülleriniz büyük olana öylesine yabancı ki, iyiliğiyle size korkunç gelecektir üstinsan!...
Size ey bilgeler, ey bilen kişiler!... Üstinsanın çırılçıplak yıkandığı o bilgeliğin yanan güneşini görseniz, kaçarsınız siz...
Siz ey, gördüğüm en yüksek kişiler!... İşte sizinle ilgili kuşkum, işte bıyık altından gülüşüm: Siz, korkarım, şeytan diyeceksiniz benim üstinsanıma!...
Ah, bu en yüksek, bu en iyi kişilerden bıkmıştım: Onların "yüksekliğinden" yukarlara, dışarlara, ta üstinsana ağmayı özlerdim ben!...
Bu en iyi kişileri çıplak gördüm de, tüylerim ürperdi: Uzak geleceklere havalanmak için kanat çıkardım derken... _
Daha uzak geleceklere, sanatçının şimdiye dek düşünden geçirmediği daha güneysi güneylere: oralara, tanrıların bütün giysilerden utandığı yerlere!...
Sizi, ey komşularım, ey benzerlerim..._ Kılık değiştirmiş ve iyi giyimli ve büyüklenen ve saygıdeğer " iyilerle doğrular" olarak görmek isterim ben...
_Ben de kılık değiştirip, öyle oturacağım aranıza... _ Sizi ve kendimi tanımayayım diye: Benim son insanca öngürüm budur da ondan...
Böyle buyurdu Zerdüşt...
Friedrich Nietzsche