Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Sakın Kımıldama...



* Yerde üzerinde tehlikeli çöpler yazan bir kutu var, içimdeki insanı alıyorum ve onun içine atıyorum.

* Gökyüzünde de olsa ayakları hep yerdedir...

* Yürekte sabit korkunçluk, yürek de artık yok. Her şeyi çılgın bir hızla, bir kasırga gibi içine çeken bir delik var...

* Acı ne aldatıcı, nasıl da koşuyor. Sanki bir asit eritici görevini derinde gerçekleştirmiş gibi...

* Ben kendimi asla doğal hissetmedim, olmaya çalıştım, sırıtan çabalardı bunlar, çünkü doğal olmaya çalışmak zaten bir yenilgidir...

* Var olduğumu bilmek, başka bir trenin penceresine dayanmış, camın solgunlaştırdığı bir yolcuymuşum gibi, bana uzaktan bakmak sana yetti.

* Yaşamımın, refahımın, yüreğimin kıvrımlarına tükürdüm... Sonra avuçlarımı birbirine sürttüm, ateş alana kadar...

* Eksikliklerimizi aramak inin kumu kazmaya koyulamazdık elbette. Cesaret artık aramızda oturmuyordu. Cesaret, Angela, yeni aşklara aittir. Eski aşklar hep biraz kalleştir...

* Sadakat olgunluk yılların değeri değil. Sadakatsizlik öyle. Çünkü önlem, idare, ölçülülük ve her tür yaşlılık niteliklerini gerektiriyor... Biz ikimiz birlikte ilk biçimini yitiren, böylece sertliği geçen eski bir palto gibi olmaya başlıyorduk ve paltoyu asıl eşsiz, taklit edilemez yapan kendini bırakması, kumaşın doğal olarak yıpranmasıdır...

* Benden asla iyi teşhisçi olmazdı, önsezili değildim. Etle örülü acı beni ilgilendirmiyordu. Ben açmak, görmek, dokumak, çıkarıp almak istiyordum. Dipte, bir tek orada başarılı olacağımı biliyordum...

* Bir insanın kolları sıkı sıkı topraktadır kızım. Tanrı, eğer varsa, arkamızdadır...

* İnsanların gerçeği çoğu kez gülünçtür...

* Bir suçlu gibi ellerim havada, diye düşünüyorum, henüz gülümseme gücünü kaybetmiş değilim. Sonra sakinlik, çalışma sakinliği. İyotlu çözelti, soğuk neşter, kan. Ellerim dingin, her zamanki gibi dikkatli, her zamankinden daha fazla. Ama benim ellerim değil onlar, bakmakta olduğum bir adamın, artık hayran olmadığım, kusursuz bir profesyonelin elleri. Bir böcek bilimcinin bir böceğe bakacağı gibi kendime bakıyorum. Evet, şimdi ben böceğim, o değil, yalnızca rastlantının sürüklediği, çiğnediğim, emdiğim, soktuğum zavallı bir kadın. Orada aşağıdaki lastik eller benim ellerim değiller, oysa öylesine benim ellerim ki, hayırsever olarak işimi yürüttüğüm dünyada tertemiz kancalar. Elektrikli neşter. Damarlar koterize edilsin.'

* Yalnızca basamaklar, yalnızca bacaklar görünür, yüzler duvarlarla örtülüdür...

* Angela, neden hayat bu kadar aza indirgeniyor? İyilik nerede? Annemin yüreğinin sesi nerede? Sevdiğim tüm yüreklerin sesi nerede? Bir sepet ver kızım, şu anaokuluna götürdüğün sepeti. İçine, karanlıktaki ateş böcekleri gibi, hayatımdan geçen parıltıları koymak istiyorum...

Herkesin ağlamak için birçok nedeni vardır, cenazeler iyi bir fırsattır yalnızca...

* Hayat yumuşaktır çünkü zamanla çözülür ve bize her şey için zaman bırakır...

* Korkularla yaşayamayız, bırakalım da büyüsün... Ve şöyle düşünmekten korkuyordum... Onu bırakalım da ölsün...

* Hayat oldukça yanıltıcı yapışkan bir şerittir, yapıştırıcı dayanacak gibi durur, birçok şey dayanacak gibi gelir. Sonra onu açarsın ve bir yığın şeyin eksik olduğunu görürsün, geriye iki-üç saçmalık kalır...

* Sen de yalnız kalmak istiyorsun, artık seni tanımayı öğrendim. Canının istediğini yapıyorsun, sonra yok oluyorsun, tıpkı sivrisineğin gündüzleri yaptığı gibi, divanının çiçekleri üzerine oturuyorsun ve benim seni fark etmememi diliyorsun yalnızca. Yalnızca şehvet konusunda bir değerinin olduğunu biliyorsun, çekip gitmeden önce kravatımın düğümünü sıkarken çoktan her şeyden tiksinti duyduğumu biliyorsun. Ben orada olduğum sürece kımıldamaya cesaret etmiyorsun, banyoya giderken kıçını göstermeye cesaret etmiyorsun. Belki öldürülmekten korkuyorsun, viyadükten düşen o siyah araba gibi, seni o kuru nehrin kiline fırlatmamdan korkuyorsun. Öfkemin Benin içinde öldüğümde bittiğini ve sonra aslanlığı kalmamış bir aslan olduğumu bilmiyorsun. Ben çekip gittiğimde ne yapıyorsun? Ne bırakıyorum sana? Bu sönük şömineyi, seni gecenin tam ortasında sevmeden inciten ellerimle altüst ettiğim bu odayı. Köpek yanına gelecek, onun tüylerine ihtiyacın olacak, gözlerin başka bir yere sabit bakarken okşayacaksın onu. Nasıl olsa, kör o. Geçmiş hayatından şeyler gelecek aklına, çiviler. Sonra, olan her şeyle yakınlığın geri dönecek, ayağa kalkacaksın, bir şeyleri, devrilmiş bir sandalyeyi düzelteceksin. Artık tişörtünü aşağı çekmene gerek yok, eğilirken kalçanın çıplak kesimini hissediyorsun ama aldırmıyorsun. Bedenin benim gözlerim olmaksızın değeri ne kadar, bir sandalye kadar, bir yorgunluk kadar...

* Akıl küçümserken, beden sevebilir mi?..

* Belki hayatta da, en yoğun ilişkilerde de, kendimi başka türlü göstermiştim... Görüntüyü hazırlamış, sonra alandan ayrılmış ve fotoğrafı çekmiştim...

* Yeni aşklar korkularla doludur, Angela, dünyada bir yerleri yoktur, ilk ya da son durakları yoktur..

* Benim ötemde bir şeyler, yitirdiği bir parçasıyla birleşeceği bir yer arar gibi. Kaçıyor parçaları elimden kaçıyor...

* Onu benden önce kaç erkeğin sevdiğini asla bilemeyeceğim, ama her birinin ona özen göstererek ya da onu yaralayarak, onu biçimlendirdiğini, şimdi olduğu gibi yaptığını biliyorum...

* Kibirli bir doğası var, amaçları, vücut hatları değişiyor. Bana ait değil, asla bana ait olmadı, artık bundan eminim. Birbirimize ait olmak için programlanmadık, birlikte yaşamak için, aynı bideyi paylaşmak için programlanmadık...

* Kötü ot asla ölmez...

* Hayatın gece ısırılması ne korkunç, Angela, uyanıkken bir ısırık, hayaletlerin arasında bir ısırık...

* Bizi tatlı umutlarla aldatanlara karşı acımasız olunur...

* Hiç ilgisiz insanlar, bizi anlatmayı başarırlar...

* Kent geceleyin insanların terk ettiği, boş,ama onların varlığına bulanmış bir dünyadır...

* İnsanlar uykuda birbirlerine benzerler, uyumayan ve uyuyamayacağını bilen için birbirlerine benzerler...

* Ölmek için seçilen alet önemlidir, bir vasiyettir...

* Bir yaranın yanında yürüyoruz, sözcükleri nereye koyduğumuza dikkat etmemiz gerek...

* Bir kürtajdan sonra kadına dokunulmaz, rahat bırakılır...

* Üstünü karıştırmaya devam edersen, denizin dibini nasıl görürsün...

* Görülmeyen ama dinmez bir hareket bizi yıpratır. Kumaşların dokusu gevşer ve kemik tezgahına oturur ve bir gün, kimse seni uyarmadan, babanın yüzünü geçirirsin üzerine. Yalnızca kanının suçu değildir bu. Belki ruhun, tiksinsen de, var olduğunu bildiğin gizli bir isteğin dürtüsünü izlemiştir. Bu değişiklik ömrünün ortasında görülür, sonraki yıllar birkaç yazgısal rötuştan başka bir şey getirmeyecektir.

* Tanrı gülünç bir adam için zahmet etmez...

* Hepimiz Angela, her günkü yaşamı menteşelerinden çıkaracak bir şeyler düşleriz. Divanda oturup yaşamın sana her gün kattığı iyiliklerin arasında düşlersin bunları. Ansızın, gülünç bir isyan duygusuna kapılıp olmayı istediğin adamın kemiğini ararsın. Ama, şansına seni sivri köşelerden ve kendi kendine ara sıra anlattığın saçmalıklardan korumak için üzerine iyice yerleşmiş bir yağ tabakasıyla sarılısındır...

* Mahremiyet zor bir alandır...

* Artık nerede olduğumu anlayamaz haldeyim. Gölgelerden ve yüzüme çarpan ışıltılardan başka bir şey yok...

* Gerçekten karanlık ve su gerçekten çok fazla. Nereye gideceğiz? Hangi yazgı? Hangi oda şimdi bizi barındıracak?..

* Hiçbirimiz yaşamayacağız, ne olursa olsun, bu sirk sona erecek, nesnelerin, karanlıkta arabaların, siste ışıkların, bir cama yansıyan gözlerin bu her yerdeki kıvırmaları bitecek...

* Hayat boş, elden kaçmış kutular deposudur... Kalan şeyiz, yakaladığımız şeyiz...

* Aşk anlatılamaz. Yalnızdır, kendi kendine yanılır ve yorulur...

* Mutluydum, mutlu olduğumuzu asla fark etmeyiz Angela ve neden iyi bir duygunun anlaşılması bizi hep hazırlıksız, kayıtsız bulur, diye kendi kendime sordum. Öyle ki yalnızca mutluluk özlemini ya da sürekli onu beklemeyi biliriz...

* Gitmemiz gerekiyorsa, hayat götürüyor...

* Seni seven insan her zaman vardır, Angela, seni tanımadan önce vardır, senden önce vardır...

* Her aşk öyküsünün, kanıta ihtiyacı vardır..

* Tamam git, Ayrıkotu, yaşamının artık seni yaralamayacağı yere git, köpek yürüyüşünün eğri büğrü yönüne git. Yukarıda gerçekten bir şeyler olduğunu umarım, bir örtü, bir kanat, çünkü hiçliğin kara yanı senin için gerçekten haksızlık olur...

* Ölümün bacakları ne de hızlı Angela, ona düşen her şeye nasıl da çalışkanlıkla sahip çıkıyor...

* Yaşandığı gibi ölünür...

Margaret Mazzantini...

Share/Save/Bookmark