Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

The name of the rose "Gülün Adı"...





Gülün Adı
Yönetmen Jean-Jacques Annaud
Yapımcı Bernd Eichinger
Senarist Umberto Eco (Roman)
Müzik James Horner
Oyuncular Sean Connery, Christian Slater, Michael Londsdale, F.Murray Abraham
Ron Perlman, Valentina Vargas, Görüntü yönetmeni Torino Delli Colli,






-Muhtemelen keşişlerden biri iyilikleri karşılığında onu şu köylü kızına vermiştir.
-Kız mı? Şey, ne...
-Buradan hızla koşup çıkarken gördüğüm kız.
-çok çirkin bir keşiş olmalı.
-Neden çirkin?
-Genç ve yakışıklı olsaydı hiç şüphesiz kız ona bedensel iyiliğini karşılıksız yapardı.




-Efendim. Siz hiç aşık oldunuz mu?
-Aşık mı? Evet. Birçok defa.
-Öyle mi?
-Evet, elbette. Aristo'ya, Ovid'e, Virgil'e...
-Hayır, hayır. Benim kastettiğim
-Aşkla şehveti karıştırmıyor musun?
-Öyle mi?
-Bilmiyorum. Yalnızca onun iyiliğini istiyorum. Mutlu olmasını istiyorum. Onu yoksulluktan kurtarmak istiyorum.
-Ulu Tanrım.
-Neden “Ulu Tanrım”?
-Sen aşıksın.
-Bu kötü mü?
-Bir keşiş için bazı sorunlar yaratır.
-Ama Aziz Thomas Aquinas aşkı tüm diğer erdemlerden üstün tutmaz mı?
-Evet. Tanrı aşkını, Adso. Tanrı aşkını.
-Ya bir kadının aşkı?
-Kadın hakkında Thomas Aquinas çok az şey bilirdi. Ama Kutsal Kitabın sözleri çok acık.
Özdeyişler bölümü bizi uyarır.. “Kadın, erkeğin değerli ruhunu ele geçirir. “ Vaiz bölümü de, “Ölümden daha acı olan şey kadındır. “ der.
-Evet, ama...
-Siz ne düşünüyorsunuz efendim?
-Ben elbette, bende senin tecrübenin avantajı yok. Ancak Tanrı'nın böyle fena bir varlığı ona bazı erdemler bahsetmeden evrene takdim etmiş olabileceğine kendimi inandırmakta güçlük çekiyorum.
Hayat aşksız ne kadar huzurlu olurdu, Adso. Ne kadar güvenli.Ne kadar sakin.Ve ne kadar yavan.




“Üstadından fazla kötü örnekler öğrenmemeye bak. O fazla düşünüyor. O her zaman kalbinin kehanet gibi yetenekleri yerine aklının çıkarsamalarına güveniyor. Zekanı kontrol altına almayı öğren. Peygamberimizin acılarına ağla! Ve o kitapları çöpe at!”




-Daha kaç oda var acaba? Daha kaç kitap? Kimsenin bu kitaplara serbestçe başvurması yasaklanmamalı.
-Belki fazla değerli, fazla hassas oldukları düşünülüyordur.
-Hayır. Sebep bu değil, Adso.
-Bizimkinden farklı bir ilim ve Tanrı kelamının yanılmazlığından kuşku duymamızı teşvik edecek fikirler içerdikleri için.




“Aşk bir hastalık olarak ortaya çıkmaz. Ama saplantı halini alırsa hastalığa dönüşür. Müslüman teolog Ahmed Hasim der ki.. Mecnun kimse iyileşmek istemez. Rüyaları düzensiz nefeslere ve nabzın hızlanmasına yol açar. Melankolik aşkı, kurbanlarının kurt gibi hareket ettiği bir hastalık olan likantropi ile özdeşleştirir.Aşığın dış görünüşü değişmeye başlar. Kısa süre sonra gözleri görmez olur, dudakları büzüşür. Yüzü sivilce ve kabuklarla kaplanır. Yüzünde bir köpeğin ısırığına benzeyen izler olur ve günlerini mezarlıklarda gezinerek gecelerini ise bir kurt gibi geçirir. “




-Bu manastıra geldiğinden beri birçok şey keşfettin. Ama labirente acılan kestirme
yol onlar arasında değil. Şimdi, istediğin nedir?
-Hiç yazılmadığını söylediğin Yunanca kitabı görmek istiyorum. Tamamen komediye adanmış senin kahkaha kadar nefret ettiğin kitabı. Aristo'nun Poetika kitabının ikinci cildinin belki de geriye kalan tek kopyasını.
-William, senden ne muhteşem bir kütüphaneci olurdu. İşte hak ettiğin ödülün. Oku. Sayfa sayfa oku sırlarını. Sen kazandın.

Yaklaşın, şimdi!

“Şimdi komedinin bayağı insanları kullanarak ve onların kusurlarından zevk alarak, gülmekten aldığımız keyfi teşvik edişini tartışacağız. “

Değerli kardeşim, komediden bahseden pek çok kitap var. Neden bu seni bu kadar korkutuyor?

-Çünkü o Aristo'nun eseri. -Adso, bu taraftan.

-Fakat gülmeyi bu kadar korkutucu kılan nedir?

-Gülmek korkuyu öldürür. Ve korku olmadan inanç olamaz. Çünkü şeytan korkusu yoksa, Tanrı'ya ihtiyaç kalmaz.

-Ama o kitabı yok ederek gülmeyi yok edemezsin.

- Hayır, elbette. Gülmek basit insanların eğlencesi olarak kalacak. Ama ya bu kitap yüzünden, bilgili insanlar her şeye gülmenin kabul edilebilir olduğunu söylerse? Tanrı'ya gülebilir miyiz? Dünya yeniden kaosa sürüklenir. Bu yüzden, söylenmemesi gerekeni mühürleyeceğim ve mezarı ben olacağım.



“Doğaya hükmedebilmek için, önce ona itaat etmeyi öğrenmek gerekir.”

“Doğal bir açıklama getiremediğiniz için kesişleriniz bu duvarlar arasında doğaüstü bir güçten kuşkulanıyor.”

“Ne yazık ki, korkularım gençliğimden gelen hayal gücümün ürünü değildi.”

-Sizce burası Tanrı'nın terk ettiği bir yer mi?
-Sen hiç Tanrı'nın kendini evinde gibi hissedeceği bir yer biliyor musun?

“Bir keşiş sessiz olmalı. Sorulana kadar düşüncelerini söylememeli. Bir keşiş gülmemeli. Çünkü kahkaha ile sesini yükseltenler ancak aptallardır. “

“Çok bilgelikte çok acı vardır ve bilgisini artıran acısını da artırır. “

“Demek istediğim; beden, doğaya uygun olarak da tahrik olabilir ona aykırı olarak da.”

“Esriyerek hayal görme ile günahkar delilik arasındaki adım çok kısa.”

-Gülmek, yüz hatlarını bozan ve insanları maymuna benzeten şeytani bir rüzgardır.
-Maymunlar gülmez. Gülmek insana özgüdür.

“Bayağı insanları kullanarak onların kusurlarından zevk al... “

“Şeytana ait gördüğüm tek kanıt herkesin onu işbaşında görme isteği.”

“Sıçanlar parşömeni alimlerden de çok seviyor.”

“Ve kuşku, Adso, inancın düşmanıdır.”

“Üstadım basit insanların daima her şeyin bedelini ödediğini söyler.”

-Bu manastırın şimdiye dek olan ve hep olması gereken görevine dönelim.
-Bilginin korunması “Korunması” diyorum, “aranması” değil. Çünkü bilgi tarihinde hiçbir ilerleme yok. Yalnızca sürekli ve aşırı tekrarlama var.

-Latince'deki “idolum” değil, Yunanca'daki “eidolon”. Anlamı “görüntü” ya da “yansıma”. Bizim yansımamız.

Share/Save/Bookmark