3
Renkler kokular sesler tatlar dokunuşlar durmaksızın beynimin içinde patlayacak küçük paketçikler halinde bedenime sızacaklar. Sanıyorum tüm bedenim açık kapılarla dolu. Bunu tuhaf ve korkunç buluyorum. Birçok renkler görüntüler kımıltılar biçimler davranmalar akma ve durma büyük ve küçük köşeli ve yuvarlak girgin ve sivri ve ölgün ve bulanık şeyler her şeyler sadece gözlerim açık olduğu için beynime akıyor. Görmek istemiyorum, diyemiyorum. Gözlerimi kapatıp beklersem hayallere kapılıyorum. Yaşamaktan yorulunca dolu uykulara dalıyor ve yine görmeye devam ediyorum. Görmekten kurtulamıyorum.
Seslerden kaçınamıyorum. Sesler bir ok gibi gelip kulağıma saplanıyorlar. Söylenenler doğruysa başımın içinde iki zarı titreştiriyor, bazı sinirler tarafından algılanabilecek elektrik hareketlerine neden oluyorlar, bunlar beynime iletiliyor. Bütün bunlar ne demek?
Duymak ne kadar yorucu, sürekli ve bütün sürekli tekrarlanan şeylere yapışmış o bıktırıcılıkla insanı canından bezdiriyor. Ancak insan sesler karşısında çaresiz. Ne yapacağımı bilemiyorum.
Her şey kokuyor. Tanrım her şey kokuyor ve bu artık o kadar yaygın ve genel ve kanıksanmış bir durum ki, biz artık sadece en keskin olanlarını fark ediyoruz. Köpek leşi, yanmış kadın saçı, sindirilmiş hayvan ve bitki...
Yaşamak denen şey görüntü okları ses mızrakları patlayan koku paketleri tat yumrukları ve sertçe ve yumuşak ve kesecek gibi ve sıvı ve ılık ve başka bedenlerin uzuvlarına maruz kalmak; en çok el. Hep dokunulabilir, temas edilebilir halde bulunmak. Yaşadığım sürece tüm bunlar olacak. Her şey gelip bedenime saplanacak. Ben bu her şey üstüne her an düşünmek durumundayım. Durmadan değişen bir dünya içinde bu değişime uyum sağlamaya çalışacağım. Her uyum sağladığımı sandığım anda yaşam yeniden değişmiş olacak. Her şey yeniden kurulmuş bulunacak. Ve kurulan her şey muhakkak yıkılacak. Ve bu bitmeyecek. Böylece ben yaşama asla yetişemeyeceğim. Varlığım sonsuz bir çabalamayla boğuşmaktan ibaret olacak. Durmadan acıyacak. Bütün bunlardan kaçınmam mümkün olmayacak.
Bunları o sabaha dek açık seçik fark etmiş değildim. Ama artık yorgunluğum öyle yoğunlaştı ki, üstesinden gelemeyeceğim sanıyorum. Böylece durdum, bir nefes alış bir mola bir dinleniş gibi. Ve bu dinleniş uzun, çok uzun sürsün; artık hayatım hep dinleniş olsun. Çünkü yeter!
Bunu kimse anlamayacaktır. Israr edebilecek miyim? Elbette! Direneceğim. Bir ağaç... Bir ağacın yerini tuttuğu gibi burayı tutacağım. Bu evi bu odayı kimselere bırakmayacağım. Buraya kimseyi sokmayacağım. Buraya sağlama almalıyım. Bir ağaç gibi bulunduğum yeri doldurmalıyım.
Evet, bir ağaç! Onlar... hiçbir yere gitmeleri gerekmez. Gün boyu didinmeden hırpalanmadan örselenmeden, hep oldukları gibi olarak nasıl da sağlam, yerinden edilemez bir hayat sürerler. Gövdeleri gelişir gürbüzleşir. Dalları serpilir güçlenir kırılır, yeniden sürer ve sürer. O harika gövde kuşlara böceklere mantarlara yosunlara ve akla gelmez mahlukata ev olur. O vakur varlık, kendini bilen, nüfuz edilemez görünümü, eşsiz dinginliği, ölçülüğü, kımıldatılamazlığıyla görülmemiş bir kuntluktur. Her ağaç bir yerini bulmuşluktur. Bir ağacın yerini terk ettiği, bırakıp gittiği görülmemiştir. Ondaki o kendinden emin olmak duygusuna gıpta ediyorum.
Evimden çıkmaya karar verdiğim şu saatte muhtemel sorunların üstüne düşünerek henüz yeni alınmış ve yerleşmemiş kararımı tartışılır hale getirmeyeceğim. Sadece hayatımı yeniden düzenleyecek bu karara uyacak ve uyuyacak ve uyuyacağım.
Hüseyin Kıran/Resul
Sh. 11-12-13