Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Fanatizmin Şeceresi...

Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona, saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır,
Bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler,
doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar…

İçgüdüsel olarak putlara taptığımızdan, düşlerimizin ve çıkarlarımızın nesnelerini kayıtsız
şartsız şeyler haline getiririz…Tarih bir sahte mutlaklar geçidinden, bahaneler adına dikilmiş bir
tapınaklar dizisinden, zihnin gayri muhtemel önünde küçülmesinden ibarettir… Dinden uzaklaştığında
bile insan, dine tabi kalır… Bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır… Sonra da benimser bunları ateşlilikle: İçinde ki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir…
Bütün cinayetlerin sorumluluğu tapma gücündedir… Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da
onu sevmeye zorlar… Buna razı olmazlarsa, onları yok etmeye de hazırdır… Hiçbir hoşgörüsüzlük,
ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın… Hele insan ilgisizlik melekesini bir yitirsin : Potansiyel bir katil haline gelir… Hele fikrini tanrıya dönüştürsün : Bunun sonuçları sayılamayacak kadar çoktur… Ancak bir tanrı ya da tanrı taklitleri adına insan öldürülür… Akıl Tanrıça’sının ulus, sınıf ya da ırk fikrinin yol açtığı aşırılıklar engizisyonun ya da reformunkilerle akrabadır… Kanlı marifetler konusunda çoşku dönemlerinin üzerine yoktur: Azize Terasa ancak yakılan insanlarla çağdaş olabilirdi… Luther’de köylü katliamlarıyla… Mistik krizlerde, kurban iniltileriyle vecd iniltileri birbirine pareleldir… Darağaçları, zindanlar, hücreler ancak bir imanın gölgesinde çoğalır… _Ruhu hepten sarmış olan o inanma ihtiyacının gölgesinde… Bir doğruyu, kendi doğrusunu elinde bulunduran kişinin yanında, şeytan bile epey soluk kalır… Neronlar’a, Tiberiuslar’a karşı adaletsiz davranıyoruz: Ayrılıkçılık kavramını hiçte onlar icat etmemiştir… Katliamlarla kendini oyalayan, çığrından çıkmış hayalciler olmuşlardır sadece… Hakikati katiller, dini ve siyasi düzeyde bir Ortodoksluk kuranlardır; mümin ile mezhep sapkını arasında ayrım yapanlardır…

Fikirlerin birbirinin yerine geçebildiğini kabullenmemekte ısrar edilince, kan akar… Kesin kararların altından bir hançer yükselir… Alevli gözler cinayet habercisidir… Hamlet’ten etkilenmiş mütereddit bir ruh asla zarara yol açmamıştır… Kötülüğün ilkesi irade gerilimindedir, huzuru yaşayamamaktadır; tıka basa ideallerle dolu, kanaatlerinin ağırlığı altında patlayan ve şüpheyle tembelliği “bütün faziletlerinden daha soylu zaafları” alaya almakla gönül eğlemiş olduğu için, mahvolduğu bir yola, tarihe, o densiz sıradanlık ve kıyamet karışımına girmiş olan bir ırkın Prometheus’vari megalomanisindedir… Orada kesinlikler çoktur… Bunları kaldırın, özellikle de sonuçlarını kaldırın: Cenneti yeniden kurarsınız… Düşüş, bir doğrunun peşine takılma ve onu bulmuş olmaktan emin olma değilse; bir dogma için duyulan tutku, bir dogmanın içine yerleştirme değilse nedir?... Bundan fanatizm doğar…_İnsana işgörür olma, peygamberlik yapma ve terör zevkini veren temel kusur; o lirik cüzam aracılığıyla ruhlara bulaşır, boyun eğdirir, onları ezer ya da taşkınlaştırır… Bunun elinden bir tek kuşkucular kurtulur (ya da miskinler ve estetler)… Çünkü hiçbir şey önermezler, çünkü “insanlığın hakiki velinimetleri olan onlar” tarafgirlikleri yok eder ve içlerindeki sayıklamayı tahlil ederler…Bir Pyrrhon’un* yanında, kendimi bir Aziz Paulus’un yanında olduğundan daha güvenlikte hissederim… Nüktedan bir bilgeliğin, zincirinden boşanmış bir azizlikten daha yumuşak olması nedeniyle… Ateşli bir ruhta, kılık değiştirmiş bir avcı hayvan bulunur; kişi bir peygamberin pençelerinden kolay kolay kurtulamaz… İster sema adına, ister site veya başka bahaneler adına sesini yükselttiğinde, uzaklaşın ondan: Yalnızlığınızın satırıdır, onun hakikatlerinin ve taşkınlıklarının berisinde yaşamanızı affetmez; histerisini, varını yoğunu onunla paylaşmanızı ister; bunu size dayatmak ve sizi tanınmaz hale getirmek ister… Bir inanç tarafından ele geçirilip onu ötekilere iletmeye çalışmayan insan, selamet saplantısının hayatı soluksuz bıraktığı bir yer olan yeryüzüne yabancı bir olaydır… Etrafınıza bakının: Her tarafda vaaz veren solucanlar; her kurum bir misyonu dile getirir… Tapınaklar gibi belediyelerinde mutlakları vardır; yönetimin ise yönetmelikleri –maymunların kullanımına yönelik metafizik… Hepsi de bütün insanların yaşamına çare bulmaya çabalar: Dilenciler ve şifasız hastalar bile buna can atarlar… Dünya kaldırımları ve hastaneler reformcularla dolup taşar… Olay kaynağı haline gelme isteği, her birinin üzerine zihinsel bir karışıklık, ya da kişinin kendi istediği bir lanet gibi etki eder… Toplum –bir kurtarıcılar cehennemi!... Diogenes’in elinde lambasıyla aradığı ilgisiz birisiydi…

Birisinin idealden, gelecekten, felsefeden içten bir şekilde söz ettiğini, emin bir ses tonuyla “biz” dediğini, “diğerleri”ni andığını duymam… Kendini onların tercümanı olarak gördüğüne şahit olmam onu kendime düşman görmem için yeterlidir… Onda bir tiran müsveddesi, aşağı yukarı bir cellat görürüm; tiranlar kadar, büyük cellatlar kadar nefrete müstahaktır… Her imanın bir tür terör icra etmesindendir bu; ve bunu yerine getirenin “saflar” olması, olayı daha da ürkütücü hale getirir… Kurnazlara, düzenbazlara, zirzoplara güvenilmez; halbuki tarihteki hiçbir büyük kargaşa onlara isnat edilemezdi; hiçbir şeye inanmadıkları için, ne yüreklerinize, ne de art düşüncelerinize karışırlar, sizi kendi gevşekliğinizin, ümitsizliğinizin ya da yarasızlığınızın eline bırakırlar… İnsanlık yaşadığı azıcık refah anlarını onlara borçludur… Fanatiklerin işkence ettiği ve “idealistler”in batırdığı halkları kurtaran onlardır… Doktrinsizdirler, sadece kaprisleri ve çıkarları vardır… İlkeli despotizmin yol açtığı yıkımlardan bin kere daha dayanılır olan uyumlu zaaflardır bunlar… Zira hayattaki bütün kötülükler, bir “hayat anlayışı”ndan ileri gelir… Olgunlaşmış bir siyaset adamı, eski sofistlerin çalışmalarını derinleştirmeli ve şan dersleri almalıdır… -Bir de yolsuzluk dersleri…

Fanatik ise yolsuzluğa kapılmaz: Bir fikir uğruna öldürüyorsa, onun için pekala ölebilir de… Her iki durumda da, tiran veya şehit de olsa, bir canavardır… Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur… En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar… Acı, güç iştahını azaltmak şöyle dursun, onu azdırır; zihinde kendini bir soytarının meclisinde, bir kurbanınkinden daha rahat hisseder; onu bir fikir için ölünen gösteriden daha fazla tiksindiren hiçbir şey yoktur… Yücelik ve kan dökmekten bıkıp usandığı için, evrenle eş düzeyde bir taşra sıkıntısının, şüphenin bir olay ve ümidin bir müsibet gibi görüneceği değişmezlikte bir tarihin hayalini kurar…

* Kuşkuculuk okulunun M.Ö 365-275 yıllarında yaşamış olan kurucusu (ç.n)

E.M.Cioran

Share/Save/Bookmark