Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Solyaris 1972 (Solaris)

İnsan doğa tarafından kendi yollarıyla öğrenebildiği için yaratıldı. "Gerçek" için sonsuz arayışında insan bilgiye mahkum edilmiştir.







Yönetmen : Andrei Tarkovsky
Oyuncular : Natalya Bondarchuk, Donatas Banionis, Jüri Järvet, Vladislav Dvorzhetsky
Yapım Yılı 1972
Dil Rusça
Türü Bilimkurgu









Utanç,insanlığı kurtaracak olan duygu...



300 metrenin altına ilk indiğimde, artan rüzgar yüzünden irtifayı korumakta zorluk çektim. Tüm dikkatimi gemimin yönetimine vermiştim. Kabinden dışarıya bakmıyordum. Sonuçta, bir sis kümesine girdim.

-Sıradan bir sis miydi?

Tabii ki hayır. Koloidal ve yapışkan görünüyordu. Tüm pencereleri kaplamıştı. Sisin direnci yüzünden, irtifa kaybetmeye başladım. Güneşi göremiyordum, ama güneşin bulunduğu yönde
sis kırmızı biçimde parlıyordu. Yarım saat sonra geniş, açık bir boşluğa çıktım. Neredeyse daire biçiminde, bir kaç yüz metre çapında. Bu noktada, Okyanusta bir değişiklik gördüm. Dalgalar görünmez oldu. Bulanık yama görünümlü yerler hariç, yüzey saydamlaştı. Suyun altında sarı, sümük gibi bir şey katılaşıyordu. İnce şeritler halinde yükseliyor ve cam gibi parıldıyordu. Sonra kaynamaya, köpürmeye ve sertleşmeye başladı. Şeker pekmezi gibi görünüyordu. Bu tortu ya da balçık geniş yumrular halinde topaklandı ve yavaşça değişik şekillere dönüştü. Sisin içine çekilmeye başladım, buna karşı bir süre direndim. Aşağıya doğru tekrar baktığımda, bir tür bahçe gördüm.

-Bahçe mi? Dikkat edin, lütfen.

Bitki örtüsünü, çalıları, akasya ağaçlarını, dar patikaları görebiliyordum. Hepsi aynı maddeden yapılmıştı.

-Peki bu bitkilerin yaprakları var mıydı? Şu çalılar, akasyalar?

Hayır, hepsinin gerçek boyutlarında ve plastikten yapıldığını söyleyebilirim. Sonra her şey çatlamaya kırılmaya başladı. Sarı çamur deliklerden dışarıya püskürmeye başladı. Her şey hızla kaynamaya başladı ve köpük belirdi.

-Kimdi o?
-10 yıl önce ölmüştü.
-Gördüğün şey onun hakkındaki düşüncelerinin cisimleşmiş haliydi. Adı neydi?
Hari.
-Her şey radyasyonla denemelerimizle başladı. Okyanus'un yüzeyini güçlü X-ışınlarıyla vurduk.
-Ama o...
-Aklıma gelmişken, kendini şanslı sayabilirsin. Her şeye rağmen, bu kadın senin geçmişinin bir parçası. Ya daha önce hiç görmediğin ama, tasarladığın ya da düşlediğin bir şey olsaydı?
-Anlayamadım.
-Anlaşılan Okyanus, güçlü radyasyonumuza hayrete düşüren bir yanıt verdi. Zihinlerimize sondaj yaptı ve bellek adaları gibi bir şey çıkardı.
-Geri dönecek mi?
-Dönecek ve dönen o olmayacak.
- İkinci Hari Sonsuz sayıda olabilir.
-Beni neden uyarmadın?
-Bana inanmazdın ki.

-Ne oldu?
-Yeniden doğuş yavaşladı. İki-üç saatliğine konuklarımızdan kurtulabiliriz.
-Gecenin bir yarısı bunu söylemek için mi geldin?
-Ne için geldiğimi söyleyeyim. Sartorius ve ben şöyle düşündük: Eğer Okyanus konuklarımızı bizden rüya gördüğümüz sırada türetiyorsa belki uyanıkken ki düşüncelerimizi kullanmamız daha mantıklı sonuçlar doğurabilir.
- Nasıl?
- Radyasyon ışınlarıyla.
-Belki (Okyanus) bizi anlar ve o can sıkıcı hayaletlerden kurtarır.
- Yine mi bilimin yüceliği hakkındaki şu gülünç x-ışını vaazları?
-Işınları içimizden birinin beyin dalgalarına göre ayarlayacağız. Ve tabi o "içimizden biri" ben olacağım. Bir ensefalogram! Tüm düşüncelerimin bir yazılı dökümü! Ya aniden onun ölmesini dilersem? Yok olmasını! Her şeyi emanet etmek istersem şu jöle kütlesine?
-O ruhumu zaten istila etti.
-Kris, zaman kaybediyoruz.
-Sartorius başka bir proje daha öne sürüyor: İmha Edici.
-Nötrino sistemlerinin kendi kendilerini yok etmesi.
-Nedir bu? Şantaj mı?
-Onu ensefalogram ile başlamaya ikna ettim. Ama şimdilik bunu unutalım.

-Biraz uyu.

-Nasıl uyunur bilmiyorum. Bu uyku değil. Her nasılsa etrafımda. Sanki (kaynağı) tam olarak içimde
değil de çok uzakta bir yerdeymiş gibi. Muhtemelen yine bir tür uyku.

-"Gece gelirler. Ama insan bazen uyumak zorunda."

-İşte bütün mesele. İnsanlık uyuma yeteneğini kaybetti.

-Sen daha iyi okursun. Ben biraz heyecanlıyım.

-"Efendim, bildiğim bir şey varsa o da şudur: Ben Ben uyurken, korku, umut, dert, mutluluk nedir bilmem. Uykuyu icat edene hayır dualar olsun. Her şeyi satın alan , çoban ile kralı, aptal ile
zekiyi eşitleyen ortak para birimini. Uykuya dair bir tek kötü şey var. Ölüme çok benzediğini söylerler."


Bilim mi? Boş laf.

İçinde bulunduğumuz durumda, sıradanlık ve deha aynı derecede yararsız. Evreni fethetmekle ilgilenmiyoruz. Dünya'yı evrenin sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz. Öbür dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Başka dünyalara ihtiyacımız yok. Bir aynaya ihtiyacımız var. "Bağlantı" için çabalıyoruz, ama onu asla bulamayacağız. Korktuğu ve ihtiyaç duymadığı bir amaç uğruna gayret sarf eden o "ahmakça insanlık durumu"ndayız. İnsanın insana ihtiyacı var.


Kris Kelvin'in ikinizden daha tutarlı olduğunu düşünüyorum. Gayrı insani koşullarda,
insanca davrandı. Ve siz, konuklarınızı -bize bu ismi vermişsiniz- harici bir şey ya da bir engel
gibi görüyorsunuz. Ama onlar sizin bir parçanız. Onlar sizin vicdanınız. Ve Kris beni seviyor.
Belki de beni sevmiyor, belki sadece kendisini koruyor. Benim canlı kalmamı istiyor. Asıl nokta bu değil. İnsanın neden sevdiği önemli değildir. Sebep herkes için farklıdır. Kris değil. Sizsiniz.

- Hepinizden nefret ediyorum.
- Size sormak istiyorum...

-Sözümü kesmeyin. Ne de olsa bir kadınım.

-Sen bir kadın değilsin, bir insan değilsin. Herşeyi anlama yeteneğin varsa, bunu da anla.

-Hari artık yok. O öldü. Sen sadece bir röprodüksiyonsun, mekanik bir röprodüksiyon. Bir kopya. Bir kalıp.

-Evet. Olabilir ama ben bir insana dönüşüyorum. Sizin kadar derinden hissedebiliyorum. İnanın.
Şimdiden onsuz idare edebiliyorum. Ben onu seviyorum. Ben insanım. Siz siz çok zalimsiniz.
Kalk! Kalk hemen!

-Pek sevgili insanım. Hiçbir şey daha kolay olamaz. Tartışarak zaman kaybediyoruz. Vakarımızı ve insan karakterimizi yitiriyoruz.

-Hayır. İnsansın, ama kendi tarzında. İşte tartışmamızın nedeni.

-Umarım canınızı sıkmıyorumdur.

-Sen iyi birisin ama korkunç görünüyorsun. Gerçekten umudumu kaybettim. Bana birazcık yardım et. Daha fazlasını bilmek için kurulacak lanetli bir "temas" uğruna canından vaz geçmeye hazır bir adamın sarhoş olma hakkı yok mudur?

-Her şeye hakkı vardır.


- Onu seviyorum.
- Hangisini?

-Onu mu roketin içindekini mi? Onu uzaydan geri çekebilirsin. Tekrar ortaya çıkacak ve bu böyle devam edecek. Bilimsel bir sorunu basit bir aşk hikayesine çevirme. Bunun kötü biteceğine dair bir önsezim vardı.
-Ona yardım etmelisin. Dehşet bir şey, değil mi? Bu yeniden doğuşlara bir türlü alışamadım.

-Sorun ne?
-Hiçbir şey.

Dünya'ya geri dönmeyeceğim. Seninle bu istasyonda yaşayacağım. Anlıyor musun... Korkuyorum.
Bir hayli etkinlik gösteriyor gibi. Ensefalogramın yardımcı oldu. Bilirsin... Merhamet gösterdiğimiz zaman, kendi kendimizi harap ederiz. Hakikat olabilir... Istırap yaşamı kasvetli ve kuşkulu gösterir.
Ama bunu kabul etmiyorum. Hayır, kabul etmiyorum. Yaşam için vazgeçilmez olan aynı
zamanda yaşam için zararlı mı?

-Hayır, zararlı değil.
-Tabi ki değil..

-Tolstoy'u hatırlıyor musun? İnsanoğlunu bir bütün olarak sevmenin imkansızlığı üzerine çektiği ıstırabı?

Üzerinden ne kadar zaman geçti? Bir yolunu bulup çözemedim. Bana yardım et. Anla, seni seviyorum. Ama aşk asla izah edemeyeceğimiz ama deneyimleyebileceğimiz bir histir. İnsan aşk kavramını açıklayabilir. İnsan kaybedebileceğini sever: Kendini, bir kadını, bir vatanı. Bugüne dek aşk insanlık için, Dünya için elde edilemez oldu. Beni anlıyor musun, Snaut? O kadar azız ki.
Hepsi topu bir kaç milyar. Bir avuç! Belkide, insanları aşkın nedeni olarak deneyimlemek için buradayız. Ateşi var gibi.


Neden böyle işkence çekiyoruz?

Bence, evrensel anlamımızı kaybettik. Antik çağlarda yaşayanlar onu mükemmelen biliyordu.
Neden ve ya ne için diye hiç sormadı onlar. Sisifos efsanesini hatırla. Senin ensefalogramını
yayınladığımızdan beri, konuklardan hiçbiri geri dönmedi. Okyanusta anlaşılmaz bir şey
oluşmaya başladı. Yüzeyde adalar şekillenmeye başladı. Önce bir tane. Sonra ertesi gün
bir çok başkası ortaya çıktı.


Uzun zamandır mı buradasın?
- Hakkımdaki belgeleri görmüşsündür.
- Gördüm.
-İstasyonda bunca yıl yaşadıktan sonra hala aşağıdaki yaşamınla net bir bağlantın var mı?
-Dehşetli soruları seviyorsun. Yakında hayatın anlamını soracaksın sanırım.
-Dur biraz. Alaycı olma. O bayağı bir soru.

-İnsan mutlu olduğu zaman, hayatın anlamı ve diğer ölümsüz temalarla nadiren ilgilenir.
Bu sorular insanın ömrünün sonunda sorulmalı. Ama biz hayatın ne zaman sona ereceğini bilmeyiz.
Böyle acele etmemizin nedeni de bu. Acele etme. En mutlu insanlar bu lanetli sorularla ilgilenmeyenlerdir. Sormak daima bilme arzusundan. Henüz basit insanî gerçekleri korumak için gizeme ihtiyaç duyuyoruz. Mutluluğun, ölümün, aşkın gizemi.

-Haklısın belki. Ama şimdi bunu düşünmemeye çalış. Bunun hakkında düşünmek öleceğin
günü bilmek gibidir. O günü bilmek bizi ölümsüz yapmaz.

Peki, her neyse.


-Her halükarda, benim görevim sona erdi. Fakat sırada ne var? Dünya'ya dönmek mi?

Her şey yavaş yavaş normale dönüyor. Yeni ilgi alanları yeni tanışlar bile bulurum. Ama kendimi onlara tam olarak veremem. Asla. Irkımın on yıllardır anlamaya çalıştığı bu Okyanusla, hayali de olsa bir ilişki kurma olasılığını geri çevirmeye hakkım var mı? Burada kalmalı mıyım? İkimizin de dokunduğu bu nesnelerin arasında? Nefesimizin hatırasını taşıyan bu yerde?

Ne için? O'nun döneceği umudu mu? Ama bu umuda sığınamam. Bana kalan tek şey; beklemek.
Ne için olduğunu bilmiyorum. Yeni mucizeler için mi?

-Yorgun musun?
-Hayır, çok iyiyim.
-Biliyorsun, Kris...
-Bence Dünya'ya dönme zamanın geldi.

-Öyle mi düşünüyorsun?


* İleriye hareketimizin sınırlanması, geriye doğru hareketimizi kolaylaştırıyor.

* Rüzgarlı havada, kıpırdayan bir çalıyı yaşayan bir varlıkla karıştırmak kolaydır,

* Bilgi ancak ahlaki değerlere dayandıkça geçerlidir. Bilimi ahlaki ya da ahlak dışı hale getiren tek etmen insandır.

* Okyanus düşünen bir maddedir.
* Gizemli düzensizlikler başladığından beri hemen her zaman derin depresyon halindeydi.

* Korkmaktan daha kötü şeyler vardır. O umutsuzluktan dolayı öldü.

* İnsan doğa tarafından kendi yollarıyla öğrenebildiği için yaratıldı. "Gerçek" için sonsuz arayışında insan bilgiye mahkum edilmiştir.

* Bilirsin... Merhamet gösterdiğimiz zaman, kendi kendimizi harap ederiz. Hakikat olabilir... Istırap yaşamı kasvetli ve kuşkulu gösterir. Ama bunu kabul etmiyorum. Hayır, kabul etmiyorum. Yaşam için vazgeçilmez olan aynı zamanda yaşam için zararlı mı?

* Aşk asla izah edemeyeceğimiz ama deneyimleyebileceğimiz bir histir. İnsan aşk kavramını açıklayabilir. İnsan kaybedebileceğini sever: Kendini, bir kadını, bir vatanı. Bugüne dek aşk insanlık için, Dünya için elde edilemez oldu.

* Utanç -- insanlığı kurtaracak olan duygu.

* Bilirsin, sanki birisi bizimle oyun oynuyor. Ve bu sis ne kadar uzun sürerse sonuç senin için o kadar kötü olacak.

* İnsan mutlu olduğu zaman, hayatın anlamı ve diğer ölümsüz temalarla nadiren ilgilenir.

Andrei Tarkovsky

Share/Save/Bookmark