Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Fareler ve İnsanlar...



"Bizim gibiler, yani çiftliklerde çalışanlar, dünyanın en yalnız adamlarıdır. Aileleri yoktur. Yerleri yurtları yoktur. Bir çiftliğe gidip üç beş kuruş için gece gündüz çalışırlar, sonra şehre inip bütün paralarını çarçur ederler, ertesi gün bir bakmışsın yine bir çiftliği n yolunu tutmuşlar. Böylelerinin hayattan hiçbir beklentileri yoktur."

Bizim gelecek için planlarımız var. Bizim iki çift laf edecek, halimizden anlayan bir dostumuz var. Gidecek başka yeri olmayan, meyhane köşelerinde parasını çarçur eden adamlardan değiliz biz. Onlar kodese düşüp o delikte çürüseler bile kimsenin umurunda olmaz. Ama biz başkayız."

(...)

* Tanıdığın biriyle gezmek yalnız olmaktan çok daha iyi...

" İkinizin birlikte dolaşmanız ne garip," dedi. Bu sözleri soğukkanlı bir tavırla, karşısındakini açılmaya davet eden bir sesle söylemişti.

George savunmaya geçerek, "Nesi garipmiş?" diye sordu.

Bilmem ki. Böyle birlikte dolaşan adama az rastlanır. Ben beraber gezen pek kimseyi görmedim. Gündelikçileri bilirsin, gelirler, bir yatağa yerleşirler, bir ay çalıştıktan sonra da tek başlarına çekip giderler. Kimse kimseyi umursamaz buralarda. Onun gibi bir kaçıkla senin gibi akıllı bir adamın birlikte dolaşması biraz garip."

Lennie kaçık değildir," dedi George. "Kuş beyinlinin tekidir ama deli değildir. Hem benim de o kadar akıllı olduğum söylenemez. Azıcık aklım olsaydı hala elli papelle bir döşek, bir kap da yemek uğruna arpa taşıyor olmazdım. Akıllı bir adam olsaydım, hatta azıcık kafam çalışsaydı başkalarının işini göreceğime kendi toprağımı ekip biçiyor olurdum. Angaryayı biz çekiyoruz, kaymağını başkaları yiyor."

Lennie iyi bir adam dedi Slim. “İnsanın iyi olması için akıllı olması gerekmez. Hatta bazen tam tersi gibi geliyor bana. Akıllı adamların çoğu içten pazarlıklı oluyor.”

“Benim kimsem yok” dedi George. “Tek başına bir çiftlikten öbürüne gezen adamlar gördüm. İyi değil öylesi. Hiç eğlenmiyorlar. Sonunda aksi adamlar olup çıkıyorlar. İşleri güçleri ona buna sataşmak oluyor.”

(...)

" Ansızın susup havayı kokladı, sonra koklamaya devam ederek yerdeki yaşlı köpeğe baktı. "Leş gibi kokuyor bu it. Çıkar şunu buradan Candy! Dünyada en pis kokan şey, yaşlı bir köpektir zaten. Çıkarın şunu dışarı."

Candy yattığı yerde yuvarlanarak yatağının kenarına geldi.

Uzanıp yaşlı köpeği okşadı, özür dilercesine, "Burnumun dibinde olmasına o kadar alıştım ki, koktuğunun farkında değilim," dedi.

"Benim burnumun direği kırılıyor ama," dedi Carlson. "lt oğlu it gittikten sonra bile kokuyor burası." Geniş adımlarla köpeğin yanına gidip baktı. "Dişleri dökülmüş. Romatizmadan kemikleri takırdıyor. Sana bir hayrı olmaz artık Candy. Kendine bile hayrı yok bunun. Neden onu vurmuyorsun?"

~ İhtiyar adam huzursuzca kıpırdandı.. "Neden mi ... Şey ...

Öyle uzun zamandır benimle ki. Daha yavruyken aldım onu. Birlikte koyun sürüleri güderdik." Gururla ekledi, "Şimdi hiç göstermiyor belki ama, gelmiş geçmiş en iyi çoban köpeğiydi.

Candy mutsuzca etrafına bakındı. "Olmaz," dedi usulca.

"Olmaz öyle şey. Ne zamandır benimle."

"Hayvan eziyet çekiyor," diye üsteledi Carlson. "Hem de leş gibi kokuyor. Sen beni dinle. İstersen onu ben vururum. Böylece bu işi sen yapmış olmazsın."

Candy bacaklarını ranzadan sarkıttı. Sinirli hareketlerle yanağındaki kır sakalları kaşıdı. Yumuşak bir sesle, "Çok alıştım ona," dedi. "Elimde büyüdü."

"İyi ama ölmesine izin vermeyerek kötülük ediyorsun ona," dedi CarIson. "Slim'in köpeği yeni yavruladı. Eminim yavrulardan birini sana seve seve verir, öyle değil mi Slim?"

Arabacı sakin bakışlarla köpeği inceliyordu. "Elbette," dedi. "İstersen sana bir yavru verebilirim." Zihnindeki düşüncelerden sıyrılmak ister gibi silkindi. "Carl haklı Candy. Köpeğin kendine bile hayrı kalmamış. Onun gibi yaşlanıp elden ayaktan düşsem ben de biri beni vursun isterdim."

Candy yalvaran gözlerle Slim'e baktı, ne de olsa onun sözü kanun sayılırdı. "Ya canı yanarsa," dedi. "Hem ben ona bakmaktan şikayetçi değilim ki."

Carison, "Dediğim yerden vurursam bir şeycik hissetmez," dedi.

* O köpeği kendim vurmalıydım George. Yabancının birine bırakmamalıydım bu işi...

(...)

Crooks yeniden güldü. "İnsan sana istediğini anlatabilir, kimseye laf taşıyacak halin yok. İki hafta sonra yeterince büyümüş olurlar. Şu George da işini biliyormuş ha. Konuş Allah konuş, nasıl olsa anlamıyorsun." Hevesle Lennie'ye doğru eğildi. "Zenciyim ya, hem de kamburum, onlara göre ne desem boş. Çaktın mı? Neyse, nasıl olsa unutacaksın. Ben çok gördüm sizin gibilerini, adamın biri anlatır da anlatır, öbürü dinlemiş dinlememiş hiç fark etmez. Önemli olan anlatacak birinin olması. Hiç konuşmasan da birlikte oturursun. Anlamış anlamamış fark etmez." Crooks iyice coşmuştu, bir eliyle dizine vurdu. "George sana ipe sapa gelmez şeyler de anlatsa fark etmez. Anlatacak biri var ya, önemli olan o. Bir can yoldaşın varsa gerisi fark etmez. O kadarı yeter adama." Susup bir süre düşüncelere daldı.

"Senin için George var. Geri geleceğini biliyorsun. Ya hiç kimsen olmasaydı. Ya zenci olduğun için seni yatakhaneye almasalardı, onlarla kağıt oynamana izin vermeselerdi. Hoşuna gider miydi? Ya burada oturup kitap okumaktan başka yapacak hiçbir şeyin olmasaydı. Hava kararana kadar at nalı oynayabilirsin tabii, ama hepsi o kadar. Sonra odana tıkıl, oku babam oku. Kitaplar neye yarar ki. İnsana insan gerek, bir can yoldaşı gerek." Sesi ağlamaklı çıkıyordu artık. "İnsan yalnızlıktan kafayı yer. Kim olduğu fark etmez, yeter ki biri olsun," diye haykırdı. "İnsan yalnızlıktan hasta olur be."

Lennie korkuyla tekrarladı, "George geri gelecek. Hatta belki de gelmiştir. Ben gidip bir bakayım."

"Seni korkutmak değildi niyetim," dedi Crooks. "George geri gelecek. Ben kendimden söz ediyordum. Düşünsene, adamın biri geceler boyu tek başına oturuyor burada. Kitap falan okuyor, düşünüyor, öyle şeyler işte. Bazen aklına bir şey geliyor ama doğru mudur, yanlış mıdır soracak kimsesi yok. Ya da bir şey gördüğünü sandı diyelim, sahiden var mı o şey yoksa ona mı öyle geldi bilemiyor. Yanında biri olsa sorarsın, 'Sen de gördün mü?' diye. Tek başına nereden bileceksin. Danışacak kimse yok. Burada bazı şeyler gördüğüm oldu. Sarhoş değildim. Rüya mıydı bilmiyorum. Yanımda biri olsaydı bana rüya gördün derdi, ben de rahat ederdim. Ama bilmiyorum işte."

Candy odaya girdi, çekingenliğini üzerinden atamamıştı. “Güzel bir yerin varmış” dedi. “İnsanın böyle kendine ait bir odası olması ne hoştur kimbilir.”

“Ne demezsin” dedi Crooks. “Hele de pencerenin dibinde bir gübre yığını varsa...”

John Steinbeck...

Share/Save/Bookmark