Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Immanuel Kant Güzellik Kavramı I...

Estetik Doktrinler...

Immanuel Kant (1724-1804)

Estetik doktrinler tarihinde Hutcheson ve Du Bos ile görecelik (relativisme) dönemi kapanır, Kant ile eleştirel (critique) dönem açılır…

Kant’ın modern estetiğe kaynak olan Yargı Gücünün Eleştirisi (1790). Salt Aklın Eleştirisi (1781) ile Pratik Aklın Eleştirisi (1788) arasında bir köprü vazifesi görür. Bu bakımdan Kant’ın estetik doktrini anlamak için onun yalnız Yargı Gücünün Eleştirisi ile yetinmemek, genel felsefesini açıklayan öbür iki kitabını da hatırlamak gerekir…

İlkin üzerinde durulması gereken nokta, Kant’ın eleştiriyi metot olarak benimsemiş olmasıdır. Filozof, Salt Aklın Eleştirisinde, insanın kendi dışında zaman ve mekan olmadığını, dünyaya gelirken bunları kendisiyle birlikte getirdiğini ileri sürer…

Duyarlılığımız (sensibilite) her türlü deneyden önce, bütün dış olayları (bütün nesneler) mekan içinde; bütün iç olayları da (bütün bilinç halleri) zaman içinde algılayacak tarzda biçimlenmiştir. Zaman ve mekan içinde deneylerimizin gerekli olarak yer aldığı, önceden tespit olunmuş çerçevelerdir. Burası aklın dünyasıdır. Onunla ilgili alan tabiattır. Gereklilik Kanunu hüküm sürer bu alanda; yani irade yoktur. Aklın hükümleri, nedensellik (causalite) kanunu ile kayıtlıdır. İlim mümkündür; kendiliğinden var olan şeyler (choses en soi) bu çerçevelerin dışındadırlar, bu yüzden bilinemezler. Bunlara Kant, phenomene (olay)in karşıtı olarak noumene adını vermektedir. Dünyayı incelediğimiz zaman, nedenle ilgili (causales) araştırmalardan başka bir şeyle ilgilenmemekliğimiz gerekir…

Kant, ikinci kitabı olan Pratik Aklın Eleştirisinde eylemin alanı olan ahlak dünyasını inceler. Burada irade hüküm sürmektedir. Yapmam gereken şeyi yapmaklığım için, onu yapabilmemi yani hareketlerimde hür olmam gerekir. Ahlak dünyası, hürlük dünyasıdır. Hürlüğümüz olmasaydı vazife kavramı saçma ve anlamsız bir şey olurdu. Bu ikisinin yani kuramsal (nazari) akıl ile pratik akıl arasında, yargı yetisi yer almaktadır. Teorik aklın konusu doğru olan şey, alanı tabiat ve zorunluluk (necessite)dur. Burada hürlük yoktur. Pratik aklın konusu iyiliktir, hür iradeyi gerektirir. Yargı yetisi veya estetik duyarlık (sensibilite esthetique), doğru ile iyi, tabiat ile hürlük arasında bir bağlantı kurar…

Kant yargıyı (jugement) ikiye ayırır: Birine estetik yargı, öbürüne de teleologique (gai) yargı adını verir. Birincisinde yalnız beğeni (gout) egemendir. Fayda veya amaca uygunluk düşüncesinin bu yargı ile zerrece ilgisi yoktur. Oysa ikincisinin temelinde bunlar vardır. Düşünce, çıkarcılık ve yaşamaya yararlılığın baskısı altındadır. Kant yalnız estetik yargıyı, yani şu güzeldir dediğimiz zaman verdiğimiz yargıyı ele alarak eleştiriyor ve onda şu dört özelliği buluyor…

1.Güzel olan şey bize yarar gözetmeyen, çıkarsız (desinteresse) bir haz verir. Bu bakımdan reddedilemez bir gerçektir ki, beğeni yargısı öznel (subjectif) olmakla beraber sırf duyumlardan ibaret değildir ve bu yargının konusu olan güzellik, hoşla (agreable) karıştırılamaz. Çünkü estetik haz, ahlaki hazdan farklı olarak, konusunun realitesi ile ilgilenmez. Demek ki zevk yargısında hiç gerektirici kavramda (concept) yoktur. Sadece iç aleme bir dalıştır. (contemlation) bu zevk…

İşte her türlü çıkardan sıyrılmış böyle bir hazzın konusuna güzel deriz…

2. Güzel’in verdiği hazzın bir özelliği de belli hiçbir kavrama bağlanmadan, evrensel oluşudur. Bir şeyi güzel bulduğun zaman, duyduğum hazzın, o şey karşısında bulunan başkaları tarafından da paylaşılmasını beklerim. Güzel bir kez daha bencil ve kişisel olan hoştan ayrılmış oluyor. Eğer bir tatlıyı hoş, lezzetli bulursam, bunu başkasına kabul ettirmek aklımdan bile geçmez. Gerçi bazı hallerde hoş duyumu bir genellik kazanabilir; fakat bu genelliği bize öğreten gene deneydir. Bu deneyi kendi hesabına yapmadıkça, hiç kimse o zevki duyamaz. Oysa güzelin verdiği haz, evrenselliğini deneylerden önce alır. Şu var ki, güzellik hazzı evrensel olmakla birlikte, bu hazzı veren şeyin belli bir kavramına dayanmaz. Çünkü bu şey, sözgelimi bu çiçek güzeldir yargısını vermekliğim için, bu çiçeğin neye yaradığını bilmekliğim hiç de gerekli değildir. Sadece onun bende estetik bir haz uyandırması yeterlidir…

Aynı şeyi ahlak hakkında da söyleyebiliriz. ‘Her insan vazifesini yapmalıdır’ yargısı da evrenseldir. Fakat burada ki evrenselliği, vazife kavramından ayırmaya imkan yoktur. O halde güzel, kavramsız olarak herkesçe hoşa giden şeydir...

Burada bir soru ile karşılaşıyoruz. Güzel’in verdiği hazzın evrenselliğini belirten Kant, bu evrensellikle hazzın kişiselliğini nasıl ulaştırabiliyor?.. Bir yargı aynı zamanda hem evrensel, hem kişisel olabilir mi?...

Bu soruyu Kant şöyle cevaplandırır : Bir şeye güzel dememize gerektiren haz, hayal gücü (imagination) ile düşünme gücü (entendement) arasındaki ahengin bilincidir. Duyarlık (sensibilite) kişiden kişiye değişse de, bilgi yetilerimizin genel kanunlara uymaktadır; bu kanunların evrenselliği gerektirir…

3.Güzel’in üçüncü özelliği ereksiz bir ahenk, ya da Kant’ın deyişiyle : Amaçsız bir amaçlılık (finalite) oluşudur. Gördüğümüz gibi zevk yargılarına, ne hoşla (agreable), ne de iyi (bien) ile ilişkili yargılar karıştırılabilir. Çünkü zevk yargıları, birincillerden farklı olarak evrenseldirler; ikincilerden de belirli bir kavrama (concept) dayanmadıkları için ayrılırlar…

Demek oluyor ki, zevk yargıları, ne hoş duyumların ihtiyacına, ne fayda, ne de iyilik düşüncesine dayanır. Kant bunu kendi felsefe dili ile ‘zevk yargısının ilkesi, öznel bir amaçlılıkdır (finalite) diye ifade eder. Kant’a göre genel olarak, bir şeyde ancak amaçlar olursa finalite söz konusudur. Bu amaçlar hem kendimizde, hem kendi dışımızda olabileceği için öznel ve nesnel olmak üzere iki türlü amaçlılık vardır…

Pratik hayatta mantığa uygun bir düzen olunca bir amaç vardır. Marangoz bir masanın türlü unsurlarını düzenlediği zaman bunu bir maksatla yapar. Bu ahengin, bu finalitenin bir ereği vardır. Oysa güzellikte ahenk ve amaçlılık varsa da amaç yoktur, erek (but) yoktur. Amaç, yetkinlik (perfection) olabilirdi. Ama buna da imkan yoktur. Çünkü bir şeyin yetkinliği hakkında hüküm verebilmek için, önce o şeyin ne olması gerektiği hakkında bir fikrimiz olmalıdır. Oysa beğeni yargısı; bir şeye güzel dediği zaman o şey hakkındaki düşüncemizin gerektirdiği şu veya bu şartları yerine getirmeyi düşünmez. Sözgelimi, bitkilerle uğraşan bilgin çiçeğin amacını bilir. Bilir ki, bitkinin döllenme organıdır bu. Ama çiçeğin güzelliğinden zevk aldığı zaman, çiçeğin bu amacını hiç düşünmez. Bir şeye zevk bakımından güzel dediğimiz zaman, biçiminin unsurları arasındaki ahengi, dolayısıyla değişiklik içindeki birliği ifade etmiş oluruz. Fakat bu uyum ve birlik, zevk konusu olarak o şey hakkındaki öncel hiçbir fikir ile belirlenmemiştir. Onun güzelliğini meydana getiren, tekrar edelim bu temaşa vesilesiyle, hayal gücü ve düşünme gücü arasında o anda kurulan hür ahenktir. Güzel sanatlardan bir örnek verelim. Musikide, öncel herhangi bir kavrama baş vurmadan, bir esere güzel deriz. Ama işte ‘dini bir musiki’ dersek, verdiğimiz hüküm artık tamamıyla estetik değildir. Çünkü bu yargı ile bu musiki eserinin amacına çok iyi uyduğunu söylemiş olmaktayız. Güzel, bazı belirli koşullara uyduğu için artık hür değildir.

Kısacası, zevk yargısının konusu olan güzellik, özne ve nesnel bütün amaçlardan uzaktır. Yani bir şeydeki biçimin, hayal gücü ile düşünme gücü arasındaki hür bir oyuna(jeu) uymasından ileri gelmektedir. Fakat bir bakıma, bu uyma ve uygunluk (concordance) bir finalite sayılabilir. Gerçekten zevk bir şeyin güzelliğine hükmettiği zaman, bu şey hoşunuza gitmek için bir amaçla yapılmıştır. Tabiat onun parçalarına özel bir maksatla bu biçimi vermiştir inancı bizde uyanır. Gerçekte bu şey karşısında hayal gücü ile düşünme gücünün ahengi gerek öznel, gerekse nesnel herhangi bir amaç fikrinden uzak, bağımsız olduğu için, burada finalitenin (gaiyet amaçlılık) yalnız biçimi (forme) vardır. Bunun içindir ki estetik hazzı uyandıran şey, bir nesnenin madde ve konusu olmayıp sadece biçimidir (forme). İşte ilk bakışta garip görülebilen, ama şimdi kolayca anlaşılan güzelin şu üçüncü tanımlamasına varıyoruz. ‘Güzel belirli bir amaç düşünmeksizin, bir şeydeki amaçlılığın ahengi yalnız biçimini algılamaktadır…

4.Güzelin dördüncü bir açıdan tanımlamasına gelince, güzellik yargısı evrensel olduğuna göre, zorunludur (necessaire). Bir şeye güzel dedik mi, herkesinde o şeye güzel demesini, aynı görüşü benimsemesini isteriz. Bu hal, bizim için bir zorunluluktur. Ama bu zorunluluk, bilginin (connaissance) ilkelerine dayanmaz. Çünkü zevk hükümleri mantık hükümleri değildir ve hiçbir belirli fikre dayanmamaktadır. Bu zorunluluk pratikte değildir. Ahlak duygusu gibi iradenin (volente) ilkelerini de gerektirmez. Çünkü zevk hükümlerine katılan bilgi yetkileri (facultes) bütün insanlarda aynı tarzda veya aynı sübjektif ilkelere göre işlemektedir. Bilgi yetilerimizin işlemde bulunmalarını mümkün kılan öznel şartların bu evrenselliğine Kant sens commun (ortak duyu) adını veriyor. Bu duyu kuramı (theorie) bir şeye her güzel dediğimizde uygulanmaktadır. Çünkü hiçbir objektif ilkeye, deneye dayanmadan herkesin bizimle birlikte aynı kanıda olmasını isteriz. Bu suretle zevk yargılarından ayrılmayan öznel gereklilik, nesnel bir gerekliliğe dönüşüyor…

Söylediklerimizi özetlersek diyebiliriz ki zevk yargısında evrensel kabullenmenin (consentement unıversel) gerekliliği ortak duyu kuramı ile birlikte nesnel olarak tasavvur olunan öznel gerekliliktir. Kant dördüncü tanımlamasını şöyle formülleştiriyor. ‘Güzel kavramsız olarak zorunlu bir haz almanın konusu bilinen şeydir…’

Kant’ın nitelik (qualite), nicelik (quanlite), ilişki (relation) ve yöne (modalite) bakımlarından ele aldığı güzellik tanımlamasını şu dört maddede bir arada sıralayalım…

Güzel :

a) Nitelik bakımından, çıkarsız olarak hoşa giden şeydir.
b) Nicelik bakımından, herkesin hoşuna giden şeydir.
c) İlişki bakımından, kendi dışında hiçbir erek olmadan hoşa giden şeydir.
d) Yön bakımından, zorunlu olarak hoşa giden şeydir.

Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler...

Share/Save/Bookmark