Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Aforizmazlar...



* Bir kafes, kuş aramaya gitti…

* Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip… Üzerinde yürünmek için değil de insanı çelmelemek içindir sanki…

* İnsanların kapılacağı engin umursamazlık, doğru işareti sonsuza dek ellerinden kaçırdıklarına dair sonsuz inançlarıdır…

* İnsanların tüm kusurları sabırsızlık, yaptıkları işte yönteme vaktinden önce son veriş ve sözde bir sorunu sözde bir çit içine almaktır…

* İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembelik… Sabırsız oldukları için cennetten kovuldular ve tembelliklerinden ötürü geri dönemiyorlar…

* Artık bölük pörçük bir şey duymak istemiyorum… Bana her şeyi baştan sona anlatacaksınız… Bundan daha azına kulaklarım tıkalıdır, bilmiş olun!.. Ama tümünü dinlemek için de can atıyorum…

* Yazıp çizmeler ve onunla ilgili diğer tüm etkinlikler dışında bir başka şey beni mutlu kılmışsa, o zaman özellikle yazma yeteneğini tümüyle yitirmişimdir… Bu da her şeyin daha başlar başlamaz yıkılıp gitmesine yol açmıştır…

* Öte tarafa göçenlerden bir çoğunun gölgesi, ölüm ırmağının dalgalarını durmaksızın yalar, çünkü ırmak bizim bulunduğumuz yerden o tarafa akar ve hala bizim denizlerimizin tuzlu tadını taşır…

* A.’nın burnu pek havalarda, iyilik yolunda hayli ilerlediğini sanıyor… Bunun nedeni, kendini çekiciliğini sürekli artan biri olarak görüyor olması, giderek daha çok ayartı karşısında kalması ve üstelik ayartıların şimdiye dek hiç fark etmediği yönlerden geldiğini düşünmesidir…

* Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir: Masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir elmayı alıp yanına arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü…

* Bilgeliğin başladığına ilk işaret, ölmek isteğidir… Bu yaşam dayanılmaz görünür, bir başkası ise erişilmez…

* Sonbahardaki bir yol gibi temiz pak görünüyorsun, sonra yol bir kez daha kurumuş yapraklarla örtülüyor…

* Daha önce hiç buraya gelmemiştim: Daha başka türlü nefes alıyor burada, yanındaki yıldız güneşten daha çok parlıyor…

* Gerçek düşmandan, sınırsız bir cesaret akar içimize…

* Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur…

* Aceleyle kaçıp ona sığınmadıktan sonra insan yaşamdan nasıl zevk alabilir?..

* Sayısız sığınak vardır, ancak kurtuluş yolu tektir, ama kurtuluş ihtimalleri yine de sığınaklar kadar çoktur…

* Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır…

* Kötüye bir kere kapılarını açmaya gör… Kendisine inanılmasını beklemez artık…

* Hayvan, hışımla çekip alır kırbacı efendisinin elinden ve kendi efendisi olmak için kendini kırbaçlar… Bilmez ki bu, efendisinin kırbacına atılmış yeni düğümün yol açtığı bir hayalden başka bir şey değildir…

* Kargalar, tek bir karganın gökleri yok edebileceğini iddia eder… Buna hiç kuşku yok, ama bu yine de göklere ilişkin hiçbir şey ifade etmez, çünkü gökyüzü kargaların yokluğu demektir…

* Din fedaileri bedeni küçümsemez, çarmıha gererek yüceltir onu… Bu açıdan düşmanlarıyla aynı görüştedirler…

* Önce sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum… Şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum… Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece…

* Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerlediğine hayret eden birisi vardı… Gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu…

* Sonsuzluktur yol, ne kısaltılacak ne de eklenecek bir şey vardır… Ama yine de herkes kendi çocuksu karışını tutar yolun üstüne… Gerçekten de bu bir karışlık yolu gitmen gerekir, bu senden esirgenmez…

* Kıyamet gününü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdır… Aslında o bir tür sıkı yönetim mahkemesidir…

* Tiksinti ve nefret dolu bir başı önüne eğmek…

* Av köpekleri henüz avluda oynaşıyor. Ama avları, daha şimdiden ormanda ne kadar hızlı koşarsa koşsunlar ellerinden kurtulmayacaklar…

* Bu dünya için koşumlarını takınman gülünç…

* ‘Sein’ kelimesi Almanca da iki anlama gelir : ‘Var Olmak’ ve ‘onun olmak’…

* A. Bir virtüözdür… Tanrı da onun şahidi…

* Yılanın aracılığı gerekliydi… Kötü insanı ayartabilir ama insan olamaz…

* Kimseyi aldatmamalı, hatta dünyayı da aldatıp onu bir zafer olanağından yoksun bırakmamalı…

* Eğer kendi doğamız gereği onlardan uzaklaştırılmadıysak, hiçbir zaman üstesinden gelemeyeceğimiz sorular vardır…

* Olgular dünyasının dışında kalan her şey için dil ancak ima yoluyla kullanılabilir, ama yaklaşık olarak bile olsa hiçbir zaman kıyas amacı ile kullanılamaz… Çünkü olgular dünyasına uygunluk içinde yalnız mülkiyet ve mülkiyet ilişkilerinden söz edilir…

* İnsan ancak olabildiğince az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur… Yoksa olabildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil…

* Dünyadan elini eteğini çeken herkes herkesi sevmelidir… Onların dünyasından da elini eteğini çekmektedir çünkü… Böylece gerçek insan doğasının iç yüzünü sevmeye başlar… Bu varlık sevilmez de ne yapılır… Ama bunun tek şartı vardır… Sevilenin dengi olmak…

* Manevi bir dünyadan başka bir şeyin bulunmadığı gerçeği elimizden umudumuzu alır, ama bize bir kesinlik bağışlar…

* Sanatımız, gözümüzün “gerçekle” kamaşmasıdır… Geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değildir…

* Cennetten kovuluş esas olarak ebedidir: Yani cennetten kovuluş kesin ve yeryüzünde yaşama kaçınılmazdır, ama yine de olayın ebediliği bize sürekli cennette kalabilme ihtimalini vermekle kalmaz, aynı zamanda belki de gerçekte hep orada olduğumuz anlamına da gelir, biz ister bilelim, ister bilmeyelim…

* Arada boşluklar bırakmaksızın giderek kule gibi yükselen, dürbünleriyle pek ulaşamayacağı kadar yükseklere çıkan bir hayata topluca bakan birinin vicdanı huzura kavuşmaz… Ama vicdanın derin yaralar alması iyidir… Çünkü böylelikle her ısırık için daha duyarlı duruma gelir…

Sanırım insan yalnızca onu ısıran ve sokan kitaplar okuması yerinde olur… Okuduğumuz kitap bir yumruk tepemize inip bizi uyandırmadıktan sonra neye yarar…

Tanrım, hiç kitap okumadan da mutlu yaşayabilir ve bizi mutlu kılacak kitapları sıkıştık mı kendimiz kaleme alabilirdik… Ne var ki, üzerimize bir felaket gibi çullanan, kendimizden daha çok sevdiğimiz birinin ölümü, bütün insanlardan koparılarak ormanlara götürülüp bırakılmamız ya da canımıza kıymamız gibi bizi acılara gömen kitaplar gerekiyor bize… Bir kitap içimizde ki donmuş, denizin buzlarını kırıp parçalayarak bir balta olmalıdır…

* Doğaları kendilerini toplumdan uzak tutanlar… Bir savunmayı da gereksinmezler, çünkü karanlıkta oldukları anlaşılmazlık denen şey gelip onları bulamaz… Oysa sevgi nereye gitseler ele geçirebilir kendilerini… Böyle kimseler dışarıdan beslenmeye de ihtiyaç duymazlar… Çünkü dürüst kalmak istiyorlarsa kendi kendilerini yiyerek beslenirler, dolayısıyla kendilerine zarar vermeksizin onlara yardım elini uzatma imkanı yoktur…

* Sezdiğim gibi, onun durumunu da, aradaki önemli farklara rağmen, benimkine pek benziyor… En azından o da benim bulunduğum tarafında eğleşiyor dünyanın, bir dost gibi beni doğruluyor…

* Ne diye pişmanlığın arkası gelmiyor bir türlü?.. Son söz hep şu oluyor: Yaşayabilirdim ama yaşamıyorum…

* Değişiminden korkudur bu...

Franz Kafka



Share/Save/Bookmark