Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Bu Blogda Ara

Kendini Altetme Üstüne…

Sizi iten, kızıştıran şeye ‘gerçek istemi’ mi diyorsunuz, ey en bilge kişiler?..

Bütün varlıkların düşünebilirliğine yönelen bir istem: Böyle derim sizin isteminiz için!...

Bütün varlığı düşünebilir kılmak istiyorsunuz… Haklı bir güvensizlikle, acaba varlık gerçekte düşünebilir midir diye kuşkulanıyorsunuz da ondan…

Fakat onun size uyması, eğilmesi gerek!... Bunu ister isteminiz… Düzleşmesi ve ruha bağlı olması gerek, ona ayna ve yansı olması gerek…

Güç istemi olarak, sizin bütün isteminiz budur, ey en bilge kişiler : İyi ile kötünün ve değerlendirmelerin sözünü ettiğiniz zaman dahi…

Siz daha önünde diz çökebileceğiniz bir dünya yaratmak istiyorsunuz… Budur son umudunuz ve sürekliliğiniz…

Elbette, bizler, halk. –üstünde kayık yüzen bir ırmak gibidir… Ve kayıkta değerlendirmeler oturur, ağırbaşlı ve örtünmüş…

Siz oluş ırmağının üstüne koymuşsunuz isteminizi ve değerlendirmelerinizi; halkın iyi ve kötü diye inandığı şeyler eski bir güç istemini açıklar bana…

Bu türlü konukları kayığa yerleştiren, onlara görkem ve gurulu adlar veren sizdiniz ey en bilge kişiler… _Siz bir de sizin buyruk yürüten isteminiz!...

Irmak almış ileri doğru götürüyor kayığınızı… Götürmesin de ne yapsın… Kırılan dalga köpüre köpüre, öfkeyle karşı koyuyormuş tekneye, ne çıkar!...

Irmak değildir, iyi ile kötünüzün sonu değildir sizin tehlikeniz ey en bilge kişiler… O istemin kendisidir, güç istemidir… O bitmez, tükenmez doğurgan hayat istemi…

İyi ve kötüyle ilgili sözlerimi anlayabilmeniz için, hayat ve bütün canlıların neliği ile ilgili sözlerimi söyleyeyim size…

Canlıyı izledim ben; onun neliğini öğrenmek için en geniş, en dar yollarda yürüdüm…

Gözleri bana söz söyleyebilsin diye, ağzı kapalıyken, bin yüzlü bir aynayla yakaladım bakışını… Ve gözleri bana söz söyledi…

Ama nerde canlı gördüysem, orda söz dinlerlikten konuşulduğunu işittim… Her yaşayan söz dinleyendir…

İkinci nokta da şudur : Kendi sözünü dinlemeyen, buyruk altına girer… Canlılar böyledir…

İşittiğim üçüncü şey de : Buyurmanın söz dinlemeden daha güçlü olduğudur… Buyuran, bütün dizginleyenlerin yükünü taşıdığı ve bu yükün altında kolayca ezilebileceği için değil yalnız…

Her buyurma bir deneme, bir göze alma gibi göründü bana… Canlı buyurduğu zaman, kendini tehlikeye atar…

Evet, kendine buyurduğu zaman dahi, buyurmasını ödemek zorundadır… Kendi yasasının yargıcı ve öç alanı ve kurbanı olmak zorundadır o…

Nasıl oluyor bu diye sordum kendi kendime… Canlıyı söz dinlemeye ve buyurmaya ve buyururken dahi söz dinlemeye kandıran nedir?...

Şimdi sözüme kulak verin, ey en bilge kişiler!.. Hayatın ta bağrına, bağrının ta derinliklerine değin sokulmuş muyum, iyice bir yoklayın bakalım…

Nerde canlı gördüysem, orda güç istemi gördüm… Uşağın isteminde dahi, efendi olma istemini gördüm…



Güçlüyü hizmet etmeye kendi istemi kandırır güçsüzü… Bu istem, daha güçsüzlere efendilik etmek ister de ondan… Vazgeçmek istemeyeceği tek hazdır bu…

Ve küçük, nasıl en küçüğün üstünde keyif sürebilmek, güç yürütebilmek için büyüğe boyun eğerse, en büyük de öyle boyun eğer de, güç uğruna hayatını tehlikeye atar…

En büyüğün boyun eğmesi, korkulu olanı, tehlikeyi göze almaktır… Ölüm için zar atmaktır…

Ve nerde özveri, hizmet ve sevgi bakışları varsa, orda efendi olma istemi de vardır… Güçsüz, dolambaçlı yollardan sokulur kaleye… Güçlünün ta bağrına… Ordan güç çalar…

Ve hayat kendisi, şu sırrı açtı bana… Bak dedi… ‘Ben hep kendini alt etmesi gerekenim…’

Doğru, siz ona doğurma istemi, ya da bir amaca daha yüksek, daha uzak, daha çeşitli bir şeye yönelmiş bir itki dersiniz… Ama bunların hepsi birdir… Bir tek sırdır…

Bunu yadsımaktansa, yok olurum daha iyi… Gerçek, nerde yok olma ve yaprak dökümü varsa, bakın orda hayat kıyar kendine… Güç uğruna!...

Uğraşma ve oluş ve amaç ve amaçlar çatışması olmam gerektiğini… Ah benim istemimin ne olduğunu sezen, bu istemin hangi eğri yollarda yürümesi gerektiğini de sezer!...

Ne yaratırsam yaratayım, yarattığımı ne denli seversem seveyim, çok geçmeden karşı koymam gerekir ona ve sevgime… Böyle ister benim istemim…

Sen dahi, ey gören kişi… Benim istemimin bir yolusun, bir ayak izisin ancak… Evet benim güç istemim senin gerçek isteminin ayaklarıyla dahi yürür!..

Gerçeği ‘var olma istemi’ ile vurmak isteyen, vuramamıştır elbette… Öyle bir istem yoktur da ondan…

Var olmayan isteyemez de ondan… Var olana gelince, daha ne varlığı ile çırpınsın!...

Ancak hayat olan yerde, istem de olur… Hayat istemi değil ama… Bak ne diyorum… Güç istemi!..
Canlı birçok şeyleri hayattan üstün tutar… Ama bu üstün tutmanın kendisinde dile gelen, güç istemidir!..

Hayat bunu öğretmişti bana bir zamanlar… Ben de yüreklerinizin bilmecesini bununla çözüyorum…

Gerçek size diyorum… Geçici olmayan iyi ve kötü yoktur!.. Onlar kendi isteğiyle, hep yeni baştan alt etmelidirler kendilerini…

Siz değerlerinizle, iyi ve kötü üstüne öğretilerinizle güç gösterirsiniz ey değer biçenler… Bu sizin gizli sevginizdir… Gönüllerinizin parıldaması, titremesi ve taşmasıdır…

Ama daha zorlu bir güç ve yeni bir alt etme doğar değerlerinizden… Onunla kırılır, yumurta ve yumurta kabuğu…

Ve iyi ile kötüde yaratıcı olmak isteyen… Gerçek önce yıkıcı olmak, değerleri parçalamak zorundadır…

En büyük kötü, en büyük iyiye vergidir böylece… Fakat o yaratıcı iyidir…

Kötü de olsa, bunu konuşalım ey en bilge kişiler… Susmak daha kötüdür; saklanan ve bütün gerçekler ağılı olurlar…

Bizim gerçeklerimizle parçalanabilen her şey, varsın parçalansın!.. Daha kurulacak nice evler var…

Böyle buyurdu Zerdüşt…

F.Nietzsche

Share/Save/Bookmark