Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Solgun Suçlu Üstüne…

Ey yargıçlar ve kurban edenler, hayvan başını eğmeden öldürmek istemiyor musunuz?... Bakın, solgun suçlu başını eğdi… Büyük hor görme konuşuyor gözlerinden…

‘Benin ben’im alt edilmesi gereken bir şeydir… Benim ben’im insanın büyük hor görülmesidir bence…’ böyle diyor bu gözler…

Kendi kendini yargılaması, onun en yüksek anıydı… Yücelmiş olan, aşağılık durumuna düşmesin yine!...

Böylece kendi elinden acı çeken için kurtuluş yoktur… Meğer ki tez bir ölü gele…

Sizin öldürmeniz, ey yargıçlar acıma olmalıdır… Öç alma değil… Ve öldürürken, kendiniz hayatı haklı çıkarmaya bakın!...

Öldürdüğünüzle barışmanız yetmez… Üzüntünüz üstinsan sevginiz olsun… Böyle haklı çıkarırsınız… Böyle haklı çıkarırsınız sağ kalmanızı!...

‘Düşman’ demelisiniz, ‘alçak’ değil… ‘Sayrı’ demelisiniz, ‘düşük’ değil… ‘Deli’ demelisiniz, ‘günahkar’ değil…

Ve sen, ey kızıl yargıç, aklından geçenleri açığa vursan, şöyle haykırır herkes… ‘Defolsun şu pislik ve ağılı böcek!...’

Oysa düşünce başka, eylem başka, eylemin tasarımı yine başka… Nedensellik çarkı bunlar arasında dönmez…

Bu solgun adamı solduran tasarımdır… İşlerken eylemin eriydi… Ama eylem bittikten sonra, bu eylemin tasarımına dayanamadı…

Artık kendini hep bir eylemin yapıcısı olarak görüyordu… Delilik derim buna… Kuraldışı, onda kural oldu çıktı…

Bir çizgi tavuğu büyüler… Onun indirdiği vuruşta, zavallı usunu büyüledi… Eylemden sonra ki çılgınlık derim buna…

Dinleyin ey yargıçlar!... Bir başka çılgınlık daha vardır… O da eylemden önce ki çılgınlık… Ah siz bu gönlün derinliklerine yeterince sokulmadınız!...

Şöyle buyurur kızıl yargıç: ‘ Bu suçlu neden öldürdü?... Çalmak istiyordu da ondan…’ Ama ben size derim ki: Onun canı kan istiyordu, yağma değil… Bıçağın mutluluğuna susamıştı o!..

Fakat zavallı usu, bu çılgınlığı kavrayamadı ve onu kandırdı… ‘Kan da neymiş’ dedi, ‘hiç değilse, bir şey çalsan?... Ya da öç alsan?...’

O da, zavallı usuna uydu : Sözleri üstüne kurşun gibi çökmüştü… Bu yüzden öldürürken çaldı da… Çılgınlığından uyanmak istemiyordu…

İşte suçu yine kurşun gibi üzerinde… Zavallı usu yine öyle uyuşmuş… Öyle inmeli, öyle ağır…

Kafasını bir sallayabilse, yükü düşüverecek üzerinden… Fakat bu kafayı kim sallayabilir ki?...

Bu adam nedir?... Kendi aralarında binde bir sessiz duran bir azgın yılanlar yumağı… Bu yüzden ayrı ayrı çıkarlar ve dünya da av ararlar…

Şu zavallı gövdeye bakın!.. Onun çektiklerini ve isteklerini zavallı can kendine göre yorumladı… Öldürme tutkusu ve bıçak mutluluğuna duyulan hırs diye yorumladı…

Şimdi sayrı düşeni bastırır şimdi kötü olan kötülük, kendine acı çektirenle acı çektirmek ister… Ama başka çağlar da vardı, başka bir kötü ve iyi de…

Bir zamanlar kötüydü kuşku ve kendi istemi… O zaman sayrılar zındık ve büyücü oldular… Zındık ve büyücü olarak acı çektiler ve acı çektirmek istediler…

Fakat bu sizin kulağınıza girmez ki: İyi kişilerinizi incitirmiş… Bana öyle diyorsunuz… Peki ama bana ne sizin iyi kişilerinizden!...

İyi kişilerinizin birçok şeyi beni tiksindiriyor, gerçek kötülükleri değil… Keşke delilikleri olsaydı da, bu delilik yüzünden yok olabilselerdi şu solgun suçlu gibi!...

Evet deliliklerine gerçek, ya da bağlılık, ya da doğruluk denseydi keşke… Oysa onların erdemi çok yaşamak, acınacak bir rahatlık içre yaşamak içindir…

Ben ırmak kıyısında bir parmaklığım… Tutunabilen tutunsun bana!... Fakat koltuk değneğiniz değilim ben…



Böyle buyurdu Zerdüşt…



F.Nietzsche

Share/Save/Bookmark