Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Sahteliğin Çekiciliği…

Mutfak personeline duyulan bir amor intellectualis [düşünsel aşk] vardır, kendilerini kurumsal çalışmalara ya da sanatlara adamış kişileri hep bekleyen tehlike, bir tür günaha çağrı : Kendilerine yönelik tinsel taleplerini gevşetme, standartlarını düşürme ve hem konularında, hem de ifade biçimlerinde, salim zihinle reddetmiş oldukları her türden kötü alışkanlığa yeniden dönme çağrısı… Aydın için, kültür alanında bile artık hiçbir sabit, gerantili kategori kalmamıştır, günün hayhuyu da binlerce talebiyle zihinsel yoğunlaşmaya müdahale etmektedir… Bu yüzden bugün biraz olsun kayda değer bir şeyler ortaya koyabilmek için harcanması gereken çaba nerdeyse hiç kimsenin altından kalkamayacağı kadar ağırlaşmıştır… Uyumluluğun bütün üreticilerle hissedilen basıncı da, aydının kendi standartlarını düşürmesine yol açan bir başka etmendir… En genel anlamıyla, zihinsel öz-disiplin merkezidir bugün çözülme sürecine giren… Kişinin düşünsel yeterliliğini oluşturan tabular, bütün o yaşanmış deney birikintileri ve açıkca dile getirilmemiş sezişler, her zaman bir takım iç dürtülere karşı mücadele halindedirler; mahkum etmeyi öğrendiğimiz ama ancak sormayan ve sorgulamayan otorite tarafından kontrol altına tutabilecek kadar güçlü dürtülerdir bunlar… İç güdüsel yaşam için geçerli olan, zihinsel yaşam için de geçerlidir: Belirli bir renk ya da ses bileşimini bayağı ve yavan bularak kullanmaktan kaçınan ressam ya da besteci de, bazı basmakalıp ya da bilgiççe ifade biçimlerinden acı duyan yazar da, aslında kendi içinde ki bir bölgenin bunlara doğru aktığını bildiği için bu kadar şiddetli bir tepki gösteriyordur…

Bugünkü kültürel çamuru yadsıyabilmek için, parmak uçlarımızda uyandırdığı o rahatsız edici kaşıntıyı duyabilecek kadar ona bulaşmış, ama aynı zamanda onu reddedebilecek gücü de yine bu buluşma içinde kazanmış olmak gerekir… Bu güç kendini bireysel direnç olarak ortaya koysa da sadece bireysel bir olgu değildir : Güçlü bir düşünsel vicdanın içinde, ahlaki süper ego kadar, toplumsallık anın da payı vardır… İyi topluma ve iyi yurttaşa ilişkin bir anlayıştan doğar böyle bir vicdan… Bu anlayış sönmeye, silinmeye yüz tutarsa ‘kim hala körce inanabiliyor ki ona!...’ zihnin alçalma dürtüsü de frensiz kalır ve barbar kültürün getirip bireyin içine yığdığı bütün tortu yüze çıkar : Yarım eğitim, gevşeklik, teklifsizlik, kabalık… Genellikle ‘insanlık’ olarak, başkalarınca anlaşılma isteği ya da dünyevi sorumluluk olarak gerekçelendirilebilir bu… Ama zihinsel öz-disiplinden vazgeçiş fazla kolay bir fedakarlıktır… Bu fedakarlığa katlanan kişinin kendine duyduğu güveni ciddiye almamız mümkün olmaz… En çarpıcı örnek de maddi durumları değişmiş aydınlardır… Sadece yazıyla para kazanmanın doğru olacağına kendilerini sözüm ona zorla inandırdıkları anda, geçmişte tantanalı sözlerle reddettikleri ucuz şeylerden zerre kadar farklı olmayan bayağılıklar üretmeye koyulurlar… Tıpkı eski-zengin mültecilerin kendi ülkelerinde yapmak isteyip de göze alamadıkları o bencil cimriliğe yabancı topraklarda başlamaları gibi, ruhsal yönden yoksullaşanlarda kendi cennetleri olan cehenneme sevinçle dalarlar…

Adorno

Share/Save/Bookmark