Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Mezar Türküsü...

Orası mezarlar adasıdır, susan ada; gençliğimin mezarları da ordadır... Hep yeşil kalan bir hayat çelengi iletmek isterim oraya...

Bunu gönlüme koyup aştım denizi!...

Siz ey gençliğimin görünümleri, görüntüleri!... Siz ey bütün sevgi bakışları, siz tanrısal bakışlar!... Ne çabuk yitirdim sizi!... Bugün sizi ölülerim gibi anıyorum...

Sizden, ey sevgili ölülerim, bana bir burcu koku geliyor, gönül açan, göz yaşartan... Gerçek, bu koku, yalnız gemicinin gönlünü açıyor, allak bullak ediyor...

En zengin, en imrenilesi kişiyim daha ben, _ben en yalnız olan!... Çünkü siz benimdiniz, ben sizinim daha... Deyin bana: Böyle kırmızı elmalar benden başka kime düşmüştür ağaçtan?...

Sevginizin mirasçısı ve mirasıyım daha ben; sizi andıkça renk renk, yabanıl erdemlerle çiçeklenmekteyim, ey en sevgililer!...

Ah, birbirimize yakın olmak için yaratılmıştık, ey güzel, görülmemiş harikalar; ürkek kuşlar gibi gelmediniz bana ve özlemime, _ hayır, güvenene güvenenler gibi geldiniz!...

Evet, bağlılık için yaratılmıştınız bencileyin, ince sonrasızlıklar için : Şimdi gelgeç diye mi adlandırayım sizi, ey tanrısal bakışlar, anlar: başka bir ad öğrenmedim daha ben...

Gerçek, pek erken öldünüz bana göre, kaçaklar... Ama siz kaçmadınız benden, ben de sizden kaçmadım: gelgeçliğimizde suçsusuz birbirimize karşı...

Beni öldürmek için, sizi boğdular, ey şakıyan kuşları umutlarımın!... Evet, size attı, en sevgililer, oklarını kötülük,_yüreğimden vurmak için!...

Vurdu da!... Çünkü benim gönlüme en yakın sizdiniz hep, benim dediklerim, bana benim diyenler: bu yüzden genç ve pek erken ölmek zorunda kaldınız!...

En can alıcı yerime saldılar oku: siz ki deriniz tüy gibiydi, daha doğrusu, bir bakışta sönen gülümseme gibiydi!...

Ama bir çift sözüm var düşmanlarıma: bana ettiklerinizin yanında adam öldürmek nedir ki?...

Adam öldürmekten daha beter kötülük ettiniz bana; yerine konmaz şeylerimi aldınız benden: _bunu derim size ey düşmanlarımım!...

Öldürmediniz mi gençliğimin görüntülerini, en sevgili harikalarını!... Oyun arkadaşlarımı aldınız benden, kutlu canları!... Onların anısına koyuyorum bu çelengi, bu ilenci...

Size bu ilenç, düşmanlarım!... Sonrasızlığımı kısaltmadınız mı, bir sesin soğuk gecede sönmesi gibi!... Ancak tanrısal gözlerin pırıltısı gibi gelirdi o bana, _bir anlık bakış gibi!...

Şöyle demişti mutlu bir saatinde tertemizliğim: "Tanrısal olacaktır benim için bütün varlıklar..."

Derken kirli hortlaklarla üşüştünüz başıma; ah, nereye uçtu şimdi o canım saat!...

"Bütün günler benim için kutsal olacaktır" böyle demişti gençliğimin bilgeliği: evet, sevinçli bir bilgeliliğin dili!...

Ama sonra siz düşmanlarım, çaldınız benim gecelerimi, onları uyku bilmez ağrıya sattınız: ah, nereye uçtu şimdi o sevinçli bilgelik!...

Eskiden mutlu belirtiler özlerdim kuşlardan: derken bir baykuş azmanı çıkardınız yoluma, iğrenç mi iğrenç... Ah, nereye uçtu o ince özlemim o zaman?...

Kör gibi yürütürdüm kutlu yollarda eskiden : derken pislik attınız körün yoluna: şimdi kör, eski kaldırımından tiksiniyor...

Ve en güç işimi başardığım ve yengilerimin bayramını kutladığımda: beni sevenleri bağırttınız, en çok o sıra canlarını yakarmışım gibi...

Gerçek, sizin işiniz buydu hep: en tatlı balımı zehir ettiniz bana, en iyi arılarımın çabasını...

İyilikseverliğime en arsız dilenceleri gönderdiniz hep; acımamın çevresine onulmaz yüzsüzleri yığdınız... Erdeminin inancını böyle yaraladınız işte...

Ve kutsallığımı sungu olarak koyduğumda, "sofuluğunuz" hemen daha semiz armağanlar yerleştirdi yanına: böylece en kutsallığım, sizin yağınızın dumanında boğuldu...

Ve öyle bir hora tepmek istiyorum ki, benzeri geçmişimde bulunmasın: hora tepmek istiyordum bütün göklerden öte... Derken en gözde çalgıcımı kandırdınız...

O da korkunç, ağır bir havaya başladı; ah, yaslı bir kaval gibi ötüyordu kulaklarımda!...

Öldüren çalgıcı, kötülük aracı, en suçsuz araç!... En güzel oyuna durmuştum: derken öldürdün çoşkumu seslerinle!...

En yüce şeylerin simgesini oyunla anlatabilirim ancak: _en yüce simgem dile gelmeden kaldı üyelerimde!...

Dile gelmeden, gerçekleşmeden kaldı en yüce umudum!... Ve soldu bütün görüntüleri, avuntuları gençliğimin!...

Buna nasıl dayandım?... Nasıl atlattım, nasıl kurtuldum bu yaralardan?... Bu mezarlardan nasıl yekindi ruhum yeniden?...

Evet, yara almaz, gömülmez bir şey var içimde, kayaları parçalıyacak bir şey: Bu benim istemim'dir... Sessiz ilerler o ve değişmeden, yıllar boyu...

Yolunu benim ayaklarımla yürüyecektir koca istemim; taş yüreklidir yapısı ve yaralanmaz...

Yara almaz yerim ancak topuğumdur... Sağsın daha, olduğun gibisin, ey en sabırlı olan!... Bütün mezarlardan uğramadın mı hep!..

Ne ki gençliğimde kurtarılmadı, sende yaşar daha; umut dolu, hayat ve gençlik gibi oturursun burda, mezarların sarı yıkıntıları üstünde...

Evet, sen daha benim için bütün mezarları yıkansın: selam sana istemim benim!... Ve ancak mezarların olduğu yerde olur dirilmeler...

Türküsü buydu Zerdüşt'ün...

F.Nietzsche

Share/Save/Bookmark